08 Mart 2012, Perşembe
Cumhuriyet Türkiyesi’nde kamuoyunun hiçbir dâvâyla bu kadar meşgul olduğunu sanmıyoruz. İstiklâl Mahkemeleri, gelmiş geçmiş bilcümle sıkıyönetim mahkemeleri, 27 Mayıs sonrası Yassıada’da devam eden dâvâlarla, ondan sonraki Talat Aydemir, 12 Mart ve 12 Eylül’ün irili ufaklı yüzlerce dâvâları... Aklınıza hangi dâvâ gelirse gelsin, Silivri mahkemelerinde cereyan eden dâvâlar kadar ilgi görmemiştir.
Eski yıllardaki dâvâların hemen hemen hepsi alenî duruşmaya (açık yargılama) tâbi olmuşken, Silivri dâvâları yarı aleni halde görülmektedir. Yani duruşmaya sayılı ve belirli dinleyiciler girebiliyor, yine sayılı medya temsilcileri takip ediyor. Ancak ne görüntüleri, ne sesleri dışarıya verilemiyor ve yayınlanamıyor. Öteki türlü olsa, Silivri dâvâlarında duruşmalara girmek, sayısız seyircilerle takip edebilmek mümkün olsa, siz on binleri aşan kapalı spor salonlarında duruşmalar yapsanız, bırakın herkesi, sadece Fenerbahçe seyircisini salonlara alamazsınız. Türkiye’deki hiçbir salon sadece tek bir dâvânın bile dinleyicisini karşılayamaz.
Biz Silivri dâvâlarının beş yüz-bin kişilik seçilmiş dinleyicilerle yapılmasına ne taraftarız, ne onaylıyoruz. Zaten bu dinleyicilerin yarısından fazlası resmî ve sivil güvenlik görevlisidir. Yüzde 40’tan fazla dinleyici alındığına inanmıyoruz. Mahkeme salonlarında binlerce ve on binlerce kişinin dolduğunu kabul ederseniz, bu salonun disiplinini nasıl sağlayacağını düşünmeyiniz. Çok profesyoneller hariç, diğer izleyiciler her zaman disiplinlidirler.
Ayrıca duruşmalar radyo ve televizyon mikrofon ve kameralarıyla kamuoyuna duyurulabilir. Böylece mahkemelerin cereyan tarzını, yaşanan hukukî ve adlî olaylarını yurttaş, canlı canlı anında görecek ve yorum yapacaktır. Mahkemeyi izlediğinde, “Haksızlık var mı, bir adaletsizlik yapılıyor mu?” kamuoyu derhal fark edebilir. Çok mükemmel işleyen, usûle, adalete ve savunma haklarına saygı gösteren mahkemenin duruşmalarında bu yol izlenseydi, büyük bir takdir toplayıp, dünya kamuoyu önünde Türk adaleti parlak bir sınav notu alabilirdi.
Yassıada mahkemelerinin üzerinden 50 küsur yıl geçmesine rağmen, mahkeme başkanı Salim Başol’un, savcı Altay Ömer Egesel’in söz ve tavırları, sanık durumuna getirilmiş Celal Bayar, Adnan Menderes ve diğer 400 küsur sanığın mahkemelerde yapmış olduğu savunmalar, yaşanan olaylar ve sergilenen tavırlar, sanki dün yaşanmış gibi, kamuoyunun gözlerinin önünde ve kulaklarındadır. 50-60 yıl geçmesine rağmen, yıllar, Yassıada Mahkemelerini ne unutturmuş, ne de eskitmiştir. Oradan alınan notlar mahkeme için de, adalet için de sürmektedir.
Geç kalınmakla beraber, Silivri Mahkemeleri de aleni kılınmalı, basına açık olmalı, seyirci kapasitesi arttırılmalı, her türlü canlı yayına meydan verilmelidir.
Adaletin, kamuoyundan izleyeceği ve saklayacağı birşeyi olmadığı gibi, kendisinin kamuoyundan alacağı çok şey vardır. Yargı kamuoyu ile ne kadar bütünleşir, ne kadar onun desteğini alırsa, o kadar asil ve âdil bir karar verir.
Türk milleti adına karar veren mahkemelerin, milletten gizlenmesinin, saklanmasının anlamı yoktur. Yargı sırasında çıkabilecek iki çatlak sesi, yargının gücü derhal önleyecek durumdadır.
Okunma Sayısı: 1015
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.