Günümüzdeki gıda sanayiinin halini ve lezzet merkezli hareket ettiğini İktisat Risalesi’nde Üstad Bediüzzaman şu şekilde nazara veriyor:
“Şimdi iki lokma farz ediyoruz. Bir lokma, peynir ve yumurta gibi mugaddi maddeden kırk para; diğer lokma, en a’lâ baklavadan on kuruş olsa; bu iki lokma, ağza girmeden, beden itibarıyla farkları yoktur, müsavidirler; boğazdan geçtikten sonra, ceset beslemesinde yine müsavidirler belki bazen kırk paralık peynir daha iyi besler. Yalnız, ağızdaki kuvve-i zaikayı (tat alma duyusu, dil) okşamak noktasında yarım dakika bir fark var. Yarım dakika hatırı için kırk paradan on kuruşa çıkmak, ne kadar manasız ve zararlı bir israf olduğu kıyas edilsin. Şimdi, saray hâkimine gelen hediye kırk para olmakla beraber, kapıcıya dokuz defa fazla bahşiş vermek, kapıcıyı baştan çıkarır “Hâkim benim.” der. Kim fazla bahşiş ve lezzet verse onu içeriye sokacak, ihtilâl verecek, yangın çıkaracak “Aman doktor gelsin, hararetimi teskin etsin, ateşimi söndürsün.” dedirmeye mecbur edecek.” 1
Bu psiko-biyo-fizyo tesbite göre besleme değeri daha yüksek ve on kat daha ucuz peynir ve yumurta gibi gıdalar varken sadece yarım dakikalık lezzetin hatırı için baklavayı seçmek “manasız ve zararlı israf”tır. Yani, hem sağlığımız ve hem de malî durumumuz sarsılacaktır. Zira gittikçe daha fazla tüketerek kilo almamıza sebep olacak ve bunun neticesinde doktorlara başvurmamız gerekecektir. Bu kadar tüketmeye ve israf etmeye hakkımızın olmadığı aşikârdır.
Facianın diğer adı: Az ve sık yemek!
Üstadın atıf yaptığımız ikazlarını dikkate almadan yaşayan milyarlarca insan lezzet odaklı beslenmektedir. Bunun neticesinde “sık sık yemek!” zorunda kalınır. Prof. Dr. Canan Karatay Efendigil’in, “Sık sık yemek yediğimiz zaman kan şekerimiz ve insülinimiz de sürekli olarak yükselmekte ve yüksek kalmaktadır. Kan insülin değerinin normal düzeye inmesine imkân verilmemektedir.” 2 şeklindeki ikazları düşündürücüdür.
Bilhassa diyetisyenlerin, “Az ve sık yiyin!” tavsiyelerine uymak pek çok sağlık faciasıyla sonuçlanır. Bunların başında dünyanın yarısını esir alan obezite, hipertansiyon, diyabet, kanser gibi beslenmeyle yakından ilgisi olan sağlık sorunları gelir. 3 Yılda kişi başı ortalama yedi yüz elli kilogram gıda tüketimi düşündürücüdür. 4 Gelişmiş ülkelerde, 1900’lerde ölen kimselerin yirmi yedide biri kanserden ölürken, bu 1950’lerde yedide bire, 1990’da beş’te bire, bugün ise üçte bire yükseldi. 5
Sanki yemek!
Lezzet için yemek yemekten Bediüzzaman iki vecizesiyle çıkış yolunu gösteriyor:
“Lezaiz çağırdıkça, sanki yedim demeli. Sanki yedimi düstur yapan; “Sanki yedim” namındaki bir mescidi yiyebilirdi, yemedi.” 6
“Muvakkat lezzetten ziyade, muvakkat eleme tebessüm etmeli; hoş geldin demeli. Geçmiş lezaiz, ah vah dedirtir. “Ah!” müstetir bir elemin tercümanıdır. Geçmiş âlâm, “Oh!” dedirtir. O “Oh” muzmer bir lezzet ve nimetin muhbiridir.” 7
Hayatı boyunca bir insan yaklaşık yetmiş beş ton (56 ton su, 14 ton karbonhidrat, 2.5 ton yağ ve protein) besine ihtiyaç duyar. Bu miktar beş tren vagonunu dolduracak kadar fazladır. Bunun yanında daha az miktarlarda ihtiyaç duyulan maddeler de vardır ve gereklidir. 8
Lezzetin peşinde koşmak fazladan tonlarca gıda tüketmeye sebep oluyor. Bu fazlalıklarla mescidin inşa edildiğini (Sanki Yedim mescidi, İstanbul/Fatih’tedir) biliyoruz. Ayrıca, lezzet peşinde koşmak anlık “oh!” getirse de neticenin “ah!” olduğu gerçeğini değiştiremeyecektir vesselâm…
Dipnotlar:
1- Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 251.
2- Canan Karatay Efendigil, Karatay Diyeti, s. 16-17.
3- Mebruke Bayram, Gıdalar Ambalajlar Silâhlar ve Açlar, s. 8-9.
4- Prof. Dr. Mehmet Demirci, Beslenme, s. 17.
5- Kemal Özer, İyi Gıda Kötü Gıda, s. 23.
6- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 559.
7- Bediüzzaman Said Nursî, Mektubat, s. 559-560.
8- Prof. Dr. Mehmet Demirci, Beslenme, s. 16.