Hınzır, Kur’ân-ı Kerîm’de beş ayrı âyette bahsedilen ve etinin yenilmesi haram kılınan hayvanlardan biridir. Önemle üzerinde durulması ve haram olmasında çok sayıda hikmet vardır.
Bu mesele hakkında Risale-i Nur’da geçen bahsi anlamaya gayret göstereceğiz:
“İşte, bu kaide-i şer’iyeye binâen, ahkâm-ı şer’iye hikmetlere göre tegayyür etmiyor, hakikî illetlere bakar. Meselâ, o doktorun bahsettiği gibi, hınzırın etinden bildiği zarardan, hastalıktan başka, “Hınzır eti yiyen bir cihette hınzırlaşır” kaidesiyle ve o hayvan, sâir hayvânât-ı ehliye gibi zararsız yapılmıyor. Etinden gelen menfaatten ziyade, çok zarar îrâs etmekle beraber, etindeki kuvvetli yağ, kuvvetli soğuk memleketi olan Firengistandan başka tıbben muzır olduğu gibi, mânen ve hakikaten çok zararlı olduğu tahakkuk etmiş.” (Bediüzzaman Said Nursî, Lem’alar, s. 150-151)
Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu mevzuyu net olarak izah etmiştir. Hınzır etinin zararları bir şekilde zararsız hale getirilse dahi haramlığı değişmez. Hatta, hınzır eti dünyanın en yararlı eti haline getirilse bile, illet değişmeyeceğine göre hüküm de değişmeyecektir.
Üstad, mevzuya bu şekilde giriş yaptıktan sonra sadece maddî cihetle değil manevî yönden de değerlendirme yaptığını görüyoruz. “Hınzır eti yiyen bir cihette hınzırlaşır” tesbitini hatırlatarak meselenin manevî yönünü izah ediyor.
Eski bir Çin atasözü der ki: “Ne yersen, osun.” Çok farklı kültürlerde de buna benzer ifadelerin olduğunu biliyoruz. Yediğimiz gıdalarla insan mizacı arasında doğrudan bir ilişki vardır. Et tüketen hayvanların agresif, ot tüketen hayvanların ise uysal olduğu bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla, gıda seçimi mizacımızda çok mühim rol oynamaktadır.
Yapılan araştırmalarda domuz etinin barındırdığı bir tür maddenin insanlardaki kıskanma ve haya duygusunu azalttığı ispatlanmıştır.
Üstad Hazretleri’nin dikkat çektiği gibi, bu ülkelerde yaşayan insanların maddeci ve tabiatçı felsefeyi kabul ederek manevî hayatlarını zindana çevirmesinde hınzırın payı büyüktür.
Şimdi sırasıyla bu maddî zararlarını anlamaya çalışalım:
Hınzır yağı içerisinde “sutoksin” adı verilen zehirli maddeler bulunmaktadır. Zararlı maddelerin vücuttan atılabilmesi içinde lenf bezlerinin fazla çalışması icap eder. Bu durum özellikle çocukların boğaz bölgesinde anormal bir şekilde şişmesine sebep olur ve adeta simaen hınzıra benzer. Söz konusu hastalık tıpta “domuz hastalığı” (skrofuloz) olarak adlandırılır.
Hınzırda büyüme hormonu da çok fazladır. Doğduğunda birkaç yüz gram olan yavru, altı ayda yüz kiloya ulaşır. Hınzır eti tüketildiğinde bu büyüme hormonları da vücuda alınmış olur. Bu da doku şişkinliklerine ve iltihaplanmalara yol açar. Burun, çene, el ve ayak kemiklerinin anormal bir şekilde büyümesine ve vücudun yağlanmasına sebep olur.
Ölümle sonuçlanabilecek kadar tehlikeli olan trişin hastalığı da insana, hınzır etinin tüketimiyle geçer. Bugün bile çözümü bulunamamış bu hastalığın tek çözümünün hınzır eti tüketmemek olduğu belirtilmektedir.
Ottowa Üniversitesi araştırmacıları Dr. Amin Nanji ve Dr. Samuel French hınzır eti tüketimi ile karaciğer iltihaplanması olan siroz arasında orantılı bir artış tesbit etmişlerdir. İsviçre, Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerde kişi başı hınzır eti tüketimi ile sirozdan ölenlerin oranları doğru orantılı olduğu görülmüştür.
Hınzırın sadece bir kısmına değinebildiğimiz maddî ve manevî zararları elbetteki bunlarla sınırlı değildir. Rabbimizin, hınzır etini haram kılarak bu zararlardan bizleri muhafaza etmesi aynı zamanda sonsuz rahmetini, merhametini, şefkatini göstermektedir.
İbret alanlardan olmak duâsıyla…