Öncelikle Cumhurbaşkanı’nın bir gün önce Brüksel’e hareketinden önce “24 Nisan, maalesef çok olumsuz bir süreç oldu. Bu yaklaşım bizleri ciddi manada üzmüştür. Bunu gündeme getirmeden geçmeyi doğru bulmamız mümkün değil” diye Biden’in Amerikan Başkanı olarak Türkiye’yi 1915 olayları üzerinden “Ermeni soykırımı”ya suçlamasına karşı tepkisini dile getireceği taahhüdüne rağmen, görüşmeden sonra “hamdolsun hiç gündeme gelmedi” çarkı dikkat çekici oldu. 

Bu tavırla, bütün dünyaya Ankara’nın ekonomik ve siyasi sıkışmışlıkla en haklı olduğu hususlarda bile her türü tâvizi vermeye teşne olduğu mesajının verilmesi, çok gariptir ki, “başarı” olarak sunmaya çalışıldı. 

Keza görüşmede ABD’nin baştan beri Türkiye’nin yanıbaşında bölgedeki işbirlikçisi örgütlerin başında gelen ve “50 bin tır dolusu silâh ve mühimmat verdiği” PYD/YPG’nin de geçiştirildiği ortaya çıkıyor. 

S-400 VE F-35 DAYATMASI DEVAM EDİYOR…

Belli ki Suriye’nin kuzeyinde Fırat’ın doğusunda 500 kilometre alanı işgal eden, Fırat’ın batısında radikal unsurları destekleyen ve “büyük Ortadoğu projesi”yle (BOP) İsrail’in güvenliği için bütün bölgede fitne ateşini alevlendiren ABD’nin Başkanına bu hususta da ciddi ve etkili bir itirazda bulunulmamış. AKP iktidarında Irak’tan sonra küresel mihrakların hegemonya ve çıkarları uğruna tahrik ettiği iç savaşla Suriye’nin de etnik ve mezhebi iftiraklar üzerinden parçalanması ve Türkiye’nin bölünmesinin hedeflenmesi de Ankara’dakiler tarafından “mesele” edilmeyip “anlayış”la karşılanmış!

Cumhurbaşkanı, “Görüşmelerimizde YPG/PKK’ya verilen desteğin sonlandırılmasını açıkça dile getirdik” dese de ardından “Terör meselesinde örgütler arasına ayrım yapan çarpık anlayış ne yazık ki mevcudiyetini koruyor. Bu durum teröre cesaret verecektir” diye konuşması, ABD’nin PYD/YPG ile Suriye’deki taşeron terör örgütlerine desteğinin devam ettiğinin ikrarı olarak kayıtlara geçti. 

Yine ABD’nin Türkiye’ye S-400 baskısına dair soruları, Cumhurbaşkanı’nın “S-400’de bizim düşüncemiz daha önce neyse, aynı düşünceyi Sayın Başkan’a ifade ettim, F-35 konusunu da aynı şekilde ifade ettim” cümlesiyle cevaplaması bu hususta da Amerikan tarafının dayatmasının devam ettiğini su yüzüne çıkardı. 

Böylece 2.5 milyar dolar ödenen ve “egemen bir ülke olarak Türkiye’nin savunma hakkı olarak” alây-ı vâlâ ile Nisan 2020’de kurulup aktif hale getirileceği sözü verilen S-400 füzelerinin, daha önce Milli Savunma Bakanı’nın da açıkladığı gibi “Girit modeli”yle hangarlarda bekletilip çürümeye terk edildiği teyid edildi. 

Ayrıca, Türkiye’nin milyarlarca dolar harcadığı ve teslim edilmesi gerektiği halde uluslararası hukuka aykırı olarak verilmeyen, dahası Türkiye’nin programdan çıkarıldığı F-35 savaş uçakları oldubittisine karşı da hiçbir şey yapılamadığı açığa çıktı… 

MEHMETÇİK “ATEŞ ÇEMBERİ”NE ATILIYOR!

Bütün bunlara karşı bir tek Türkiye’nin Afganistan meselesinde mutâbakata varılmış. Cumhurbaşkanı’nın “Afganistan konusundaki düşüncelerimizi çok açık olarak Sayın Biden’a ifade ettim. Afganistan’dan çıkmamız istenmiyorsa, diplomatik, lojistik, mali konularda ABD’nin bize vereceği destek büyük önem arz ediyor” sözleriyle Türkiye, işgalci küresel güçler ve ABD yerine Kabil havaalanının korumasını devralmaya hazır olduğunu ilan ediyor. 

En son İstanbul’daki “Afganistan toplantısı”na katılmayan, “12 Eylül’den sonra her yabancı askeri ‘işgalci’ olarak göreceği’ni” bildiren ve Afganistan’ın yüzde 60-70’ini kontrol eden Taliban’ın tavrına rağmen, Mehmetçik conilerin bedeline kargaşa ve kaosun ortasına sürükleniyor.

Kısacası, Türkiye’yi “yalnızlaştıran” sığ ve ufuksuz politikalarla Mehmetçik yine ateş çemberinin içine atılıyor.  

Özetle, Türkiye’nin Amerika ile olan sorunlarına sadece değinilmiş, problemler olduğu gibi ortada bırakılmış. ABD’nin askeri ve ticari çıkarlarıyla kalınmış; Erdoğan – Biden görüşmesi Biden’in ifadesiyle “ABD için “pozitif ve verimli bir toplantı” olmuş.

Gerisi lâf-ü güzâf; propaganda ve pohpohlamadan ibâret…