Millî Eğitim Bakanı’nın sözünü ettiği “dinî cemaatleri - tarikatları birer ‘sivil toplum kuruluşu’ olarak gördüklerini” söylemesi, aslında dini yapıları dünyevileştirme operasyonunun örtülü ikrarı.
AKP iktidarında MGK kararıyla takiple fişlenerek operasyonlara tabi tutulan “dinî gruplar”a siyaset üzerinden devletin müdahalesinin itirafı.
Gerçek şu ki “tek kişilik rejim”de cemaatlerin - tarikatların “devletin kontrolü” paravanında “devletleştirilmeleri” siyasi iktidar üzerinden yapıldı. Özellikle 15 Temmuz Hadisesi’nin ardından OHAL KHK’leriyle “fetö’ ile mücadele” maskesinde vatandaşların binbir fedakârlıkla kurdukları özel yurtlara, vakıflara, müesseselere ve hatta işyerlerine “kayyımlar” atanıp devletçe el konularak tasfiye edilirken, mensuplarına devlet ihalelerini peşkeşle içleri boşaltılan cemaatler - tarikatlar “dünyevileştirilerek” iktidarın güdümüne sokuldu.
CEMAATLERİ DEVLETİN TEKELİNE SOKMA
Maksat, asıl gaye ve işlevlerinden saptırılan cemaatleri - tarikatları devlete/rejime göre dizaynla tamamen siyasetin payandası, devletin yarı resmi bir kurumu haline getirmek. Bu maksatla Diyanet’in siyasi iktidarın yanında yer alan cemaat ve tarikat temsilcilerinin çağrıldığı “cemaatler zirvesi”nde “devletin talepleri” cemaatlere tepeden tamim edildi. (gazeteler, 25.9.16)
Bundandır ki, “on iki-on üç kişiden oluşacak Alevî vakıfların yönetim kurullarına ‘devletin katkısının devamlılığı’ gerekçesiyle iki veya dört ‘devlet temsilcisi üye’nin atanacağı ‘Alevilerle ilgili yapılanma”ya dair ‘devlet projesi’nin Sünnî cemaat, tarikat tekke ve geleneksel irfan ocaklarında uygulanması hazırlıkları nazara verildi. (Abdülkadir Selvi, Yeni Şafak, 18.1.16)
Hâlen ideolojik saplantılarla “cemaatlerin, tarikatların kökünün kazılması”nı salık veren “laikçi-Kemalist mihraklar”a karşı Saray’a yakın yorumcuların, güya “cemaatleri - tarikatları savunuyor” perdesinde bütün dini grupların devletin denetimine alınması”nı telkinleri bundan.
Belli ki bu “devlet yapılanması”yla, tamamen fikrî ve mânevî olan cemaatler ve tarikatlar, mensuplarının kurdukları vakıflar ve özel kurumlar üzerinden bilerek “cemiyet” ve “teşkilât” kalıbına sokuluyor. Peşinden de “hizmetlerinin ve mal varlıklarının kayıt altına alınması, şeyh hazretleri veya ağabey vefat ettiğinde cemaatin - tarikatın mal varlığının çocuklarının veya şahısların üzerinde kalmaması, ‘emval kavgası’ yaşanmaması, mal ve hizmetlerde süreklilik sağlanması” uyduruk gerekçesiyle cemaatlerin-tarikatların devletin tekeline sokulması plânlanıyor.
Ve bu “plân”la, Bediüzzaman’ın “Hak ve hakikat inhisar altına alınmaz. İman ve Kur’ân nasıl inhisar altına alınabilir?” (Mektubat, 72) tesbitinin aksine, siyasetin inhisarı altına alınan dinî-mânevî hizmetler “dünya muamelâtı” suretine sokularak tümüyle devletin kontrolüne alınmasına yeltenildi, yelteniliyor.
DÜNYEVİLEŞTİRİP “EHLİLEŞTİRME PROJESİ”
Hâsılı “tek parti diktası”ndan kalma “devlet projesi”, “tek kişilik ucûbe otoriterlik”te yeniden devreye sokuluyor. Ülkenin mânevî sigortası olan, Dini ve ahlâkî hizmetleri meccanen ve hiçbir dünyevî karşılık beklemeden ifâ eden, bütünüyle gönüllülük ve hasbiliğe dayalı mânevî birliktelikler olan dinî cemaatler dünyevî kalıplara sokuşturularak “eklemlenmek” isteniyor.
Zira onlarca yayınevinin bastığı, piyasada bulunan ve rahatlıkla elde edilebilen Kur’ân tefsiri Risale-i Nur eserlerini basit saptırmalarla “öksüz eserler” arasına alarak Anayasa ve yasalara tamamen aykırı bir biçimde “basım, yayım ve tanımı ile temsil edilebilir işâret, ses ve görüntü nakliyle neşri”nin, hatta “eser sahibi Bediüzzaman’ın tanıtımına yönelik kültürel, sosyal ve eğitim amaçlı her türlü hizmet, faaliyet ve proje için kullanılması”nın inadına Diyanet üzerinden devletin “onay”ına ve “izni”ne bağlanması teşebbüsünün amacı da bu idi.
Gazeteci yazar Cafer Solgun’un yıllar önce “Doksan yıldır devletin mücadele ettiği halde yok edemediği sosyolojik bir olgu olan cemaatlere karşı doksan yıllık Kemalist statüko döneminde başarılamayan AKP eliyle yapılıyor”; “tek kişilik yönetim” mârifetiyle yaptırılıyor. (Yeni Asya. 2.2.16)
Kısacası, siyasi rant uğruna “siyasallaştırılan” cemaatleri ve tarikatları birer “devlet aparatı” haline getirme operasyonu perde altında sinsice yürütülüyor…