Aslında 14 Temmuz’da Brüksel’deki NATO karargâhında Erdoğan - Biden görüşmesinde Afganistan’da Taliban’ın ülkeyi kontrolü ile Amerikan ordusuna ve STK’larına hizmet eden “işbirlikçi Afganlar”ın İran üzerinden geçişlerinin sağlanıp Türkiye’de tutulması ‘gizli anlaşması”yla “düzensiz göç”ün peşinden “düzenlendiği”ne dair iddialar gün geçtikçe açığa çıkıyor. 

Bu gerçek, önce “birilerinin abarttığı şekilde sınırlarımızdan düzensiz göç akını sözkonusu değil” diyen Cumhurbaşkanının, ardından “Türkiye olarak İran üzerinde gerçekleşen ve giderek yoğunlaşan bir Afgan göçmen dalgasıyla karşı karşıyayız” ikrarıyla tescillenirken, Mehmetçiğe Kabil Havaalanı’nı koruma görevinin yanı sıra kontrolsüz göçe “sınırların açılması” taahhüdü teyid ediliyor.  

TÜRKİYE’DE “MÜLTECİ MERKEZİ” 

Vakıa şu ki, söz konusu “baş başa görüşme” sonrası Amerikan Dışişleri ile Pentagon’dan tıpkı Irak’ı işgal için başlatılan Birinci Körfez Savaşı’nda “ABD işbirlikçisi CIA peşmergeleri”nin Kuzey Irak’tan alınıp Guam adalarında eğitildikten sonra tekrar taşeronluk hizmeti için bölgeye geri getirilmesine benzer bir plânla ABD’ye hizmet etmiş Afganların başta Türkiye ve Pakistan gibi üçüncü ülkelere geçeceği ve sonradan -belli bir kısmının oradan alınacağı- bütün dünyaya duyuruldu. 

En son The Mail on Sunday gazetesinde yayımlanan makalesinde İngiliz Savunma Bakanı Wallace’ın “İngiltere’nin Pakistan ve Türkiye gibi ülkelerde Afgan mülteciler için merkezler kurmayı planladığı” açıklamasıyla, İngiltere Başbakanlık Ofisi’nden Başbakan Boris Johnson ile telefonda görüşen Türkiye Cumhurbaşkanı’nın “Kabil Havalimanı’nın güvenliğini sağlama sorumluluğunu uygun şartların oluşması halinde devam ettirebilecekleri” sözüne atfen, “Erdoğan ve Johnson, sığınmacılar üzerindeki yük paylaşımını taahhüt etmede anlaştılar” duyurusuyla doğrulandı. 

Her ne kadar Dışişleri Bakanlığı’ndan “Türkiye’de iltica başvuru merkezi kurulması planı”na dair haberlerin gerçeği yansıtmadığı ve henüz resmî bir talebin bulunmadığı” itirazı gelse de, İngiliz Bakanın ifşası Türkiye”nin “mülteci üssü” - “sığınmacı deposu” olmay üstlendiğini gösteriyor. 

Bundandır ki ana muhalefet lideri, “İngiltere, kendilerine hizmet etmiş Afganlara, Türkiye’de “mülteci merkezleri” kuracağını ilân edip Afganları ülkemize davet etti. Anlaşılan, Türkiye’nin fikrini alma ihtiyacı dahi duymadan kendilerine mülteci seçecekler, gerisi bırakılacak” tesbitinde bulunuyor. 

TÜRKİYE, ZULME ORTAK EDİLİYOR

Özetle, Suriye krizinde baştan beri Şam yönetimini dışlayan Ankara’nın önce “100 bin” kırmızı çizgisi çizdiği, ancak beş milyona varan Suriyeli sığınmacıyla Türkiye’ye ağır bedeller ödetildiği gibi, şimdi de “gizli pazarlıklar”la “Afgan sığınmacılar” ağır bedeli ödetiliyor. 

Vahim olan şu ki, Amerika’daki Zarrap ve Halk Bank dâvâlarındaki onlarca milyar dolarlık muhtemel cezalardan kurtulmak; ve Amerikan Kong- resi’nin “ABD’nin hasımlarıyla mücadele için yaptırımlar yasası (CATSAA)”yla dayattığı ağır ekonomik yaptırımları” hafifletmek ve çöken ekonomide “malî ve lojistik destek” perdesinde Amerika’daki baronlardan, Lond- ra’daki uluslar arası tefecilerden yüksek faizle kredi ve swap /borç bulmak uğruna “yeni sığınmacı dalgası”nın sınırlardan geçirilip Türkiye’de tutulmasına göz yumuluyor. 

Ufuksuz ve tutarsız “Suriye politikası”nın akıbetinde olduğu gibi -şimdiden iki milyonu bulacağı bildirilen- daha yedi yaşında ellerinde kaleşnikof alan yüz binlerce “savaşçı”, akın akın kevgire dönen sınırlardan Türkiye’ye geçip yurtiçine salınıyor.