Ankara’nın kısır “Suriye politikası”nın bir parçası olan “İdlib çıkmazı” üzerinden Türkiye, Suriye ile savaşa itilirken, televizyonlarda “canlı savaş görüntüleri” yayınlanıyor.
“Askeri gözlem noktaları”nın hedef alınmasıyla 34 şehidin verildiği vetirede, “İdlib’de yaşananlara savaş diyebiliriz” diyen Cumhurbaşkanı, Müslüman komşu Suriye’yle savaşı Bedir, Uhud, Huneyn, Hendek ve Çanakkale savaşlarıyla aynı kategoriye koyarken, “tâlimat”la verilen hutbelerde Müslüman Suriye askerleriyle çatışma “kâfirlerle savaş” olarak nitelendiriliyor!
Cumhurbaşkanı, şehitlerin gelmesini M. Kemal’in askerlere “Sizlere ölmeyi emrediyorum!” emrini tekrarlayarak açıklıyor!
Sonuçta Türkiye mâliyeti büyük bir savaşın içine sürükleniyor…
ASTANA STRATEJİK İŞBİRLİĞİ HAYATA GEÇİRİLMELİ
Bu arada Ankara’dakiler her fırsatta, “Türkiye’nin Suriye topraklarında gözü olmadığını” söylüyorlar. Cumhurbaşkanı, “Bizim Suriye ile bir derdimiz yok; insanî krizin önlenmesi ve topraklarımızın güvenliğinin sağlanmasını istiyoruz” diyor. Milli Savunma Bakanı, “harekâttan maksadının ateşkesin sağlanması, göçün önlenip insanî krizin sona erdirilmesi olduğunu” bildiriyor.
Partisinin toplantısında şiirlerle “savaş”tan dem vuran Cumhurbaşkanı, diğer yandan Rusya ile İdlib krizine ilişkin uzmanlar düzeyinde istişarelerin devam ettiğini anlatıp diplomasiden bahsediyor.
Uzmanlar, Suriye’nin kendi toprağından çekilmesini beklemek yerine, İdlib’in Suriye toprağı olduğu gerçeğinden hareketle “gözlem noktaları”nı sınırın 15 km ötesine çekerek göç dalgası ve terörist sızmalara karşı gerekli tedbirlerin alınmasının; Suriye’yi bölüp parçalama peşindeki ABD ve küresel işgal ortaklarının başta PYD/YPG ve HTŞ olmak üzere silâhlı örgütleri istimaline fırsat verilmemesi için Rusya ve İran’la Astana -Soçi mutâbakatları çerçevesinde stratejik işbirliğini yeniden hayata geçirmenin önemine dikkat çekiyorlar.
DİPLOMASİ VE UZLAŞMA
Bunun içindir ki Ankara’nın “kırmızı çizgisi” olarak ilân ettiği Suriye’nin siyasal birliğini ve toprak bütünlüğünü esas alan Astana - Soçi mutâbakatlarının işlemesinin sağlanması, şimdiye kadar hiçbir faydası olmayan, kan, gözyaşı, tefrika ve fitneyi alevlendirmekten başka bir işe yaramayan tahrikkâr “savaş söylemleri” yerine, diplomasinin ve söz konusu mutâbakatların esas alınması lazım.
Zira alevlendirilecek savaş fitnesinin ateşi Suriye ile sınırlı kalmaz, bütün bölgeyi sarar.
Rusya uzmanı Aydın Sezer’in ifadesiyle “Çâre, Türkiye ve Rusya’nın ajandalarının ötesinde krizi önlemek adına pozisyonlarından geri adım atıp uzlaşmaları zorunluluğundan geçiyor.”
Aksi halde askeri uzmanlar, bu kargaşa ve karambolde ABD ve İsrail’in provokasyon amaçlı eylemler yapıp Suriye’nin üzerine atacağı ya da terör örgütlerini ABD ve İsrail desteğinde Türkiye ve Rusya’ya karşı provoke edeceği vartada birçok tahrik ve çarpıtmayla durumun daha vahim hale geleceğini haber veriyorlar.
Trump’ın Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey’in “Artık Astana’nın fişini çekmenin zamanı geldi” sözüyle açığa çıkan Suriye’yi etnik - mezhebi tefrikalar üzerinden bölüp parçalama tuzaklarını boşa çıkarmanın; İdlib bataklığından kurtulmanın ve çözümün tek yolu uzlaşma…