''Tek kişilik otoriter rejim”de 31 Mart seçimlerinden sonra da muhalefetin kazandığı belediyelere yargısız infazla “kayyrm atanması”na devam edilmesi Türkiye’nin “hibrit/melez demokrasi”den “otoriter demokrasi”ye geçişini dünya âleme bir kez daha tescilliyor.
Çarpıcı olan, bütün “kayyım atamaları”nda önce adaylığın bir yüksek yargı organı olan Yüksek Seçim Kurulu’nca (YSK) kabul edilmesi; seçilmelerinden sonra re’sen görevden uzaklaştırılarak gözaltına alınıp yerine “kayyım” atanması.
TAM BİR HUKUK SKANDALI…
Bilindiği gibi daha önce YSK’nin onayı ile seçimlere giren 70’e yakın çoğu yüzde 70-80 oyla seçilmiş il, ilçe, belde belediye başkanı görevlerinden alınarak seçme ve seçilme hakları göz göre göre gasb edildi.
En çarpıcısı da seçimden bir gün sonra mazbataları iptal edilen seçilmiş belediye başkanlarının yerine yine yasaya ve demokratik teâmüllere aykırı olarak ve millet irâdesi yok sayılarak yerlerine belediye meclisleri üyeleri arasından biri seçimle belirlenmedi, valiler, kaymakamlar, bürokratlar, iktidar partisi teşkilâtından, hatta yüzde 15-20 oyla üçüncü – dördüncü sırada kalmış partililer “kayyım” olarak atandı.
Her defasında hukukun temel esaslarının başında gelen “suç ve cezanın geriye doğru işletilmeyeceği” ve kişinin suçunun mahkemece ispat edilinceye kadar suçsuz sayılmasını öngören “mâsumiyet karinesi” berhava edildi.
En son Hakkari Belediye Başkanı’nın seçilmesinden iki ay sonra görevden alınıp tutuklanarak on yıl süren davada 61. duruşmada 19 yıl 6 ay ceza kesilmesinde açığa çıktığı gibi hukuk dışılıklara devam ediliyor.
Aslında muhalefet belediye başkanları “belediye kaynaklarını yasadışı kullandıkları” gerekçesiyle “idari karar”la apar topar görevden alınıp yerlerine kayyım atanırken, aynı iddialarla haklarında savcılıklarda dosyaları yığılan AKP’li belediyelere aynı işlem yapılmayıp istifalarının istenmesiyle kalınması çifte standardlı çarpıklığı daha baştan açığa çıkarmıştı.
Seçimlerden önce “YSK’yi suçlayan ve peşinen “seçilseler de görevden alacaklarını” söyleyen başta Cumhurbaşkanı ile iktidar partisi sözcüleri “İstifa etmezlerse gereği yapılır, İçişleri Bakanlığı devreye girer!” gözdağı, tehdit ve şantajlarını savurmuşlardı.
Özetle, insan hak ve hürriyetlerine aykırı dayatılmalarla tam bir demokrasi ve hukuk skandalı işlendi, işleniyor.
SAMİMİYETSİZLĞİN İFŞASI...
Bu durumda, hukuk devletinde hiçbir nedenin hukukun önüne geçmeyeceğini bildiren hukukçuların “Terör ile ilgisi olduğu bilinen biri nasıl aday yapılır? Aday yapıldıysa nasıl terörle alakası olur?” soruları gerçeği ortaya koyuyor.
Gerçekten, bu belediye başkanı “terör ile irtibatlı” ise adaylığı nasıl onaylandı? Sonra yeni bir suç işlemediğine göre neden seçilmesinden iki ay sonra görevden alındı? On yıldır devam eden dava sonuçlanmadan niçin apar topar tutuklanıp yerine “kayyım” atandı?
Ülkeyi karıştıracağını ve infiâl meydana getireceğini bile bile demokrasinin ve hukukun dışına çıkılarak böyle bir oldubittiye tevessül edilmesi, sözkonusu antidemokratik emrivakinin ötesinde siyasette alây-ı vâlâ ile başlatılan “yumuşama-normalleşme” perdesindeki “yeni anayasa” söylemli demokrasi ve hukuk laflarının samimiyetsizliğini bir defa daha deşifre ediyor.