"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Avrupa, Said Nursî’yi okumalı

30 Temmuz 2019, Salı
Avrupalı devlet adamları, siyasetçiler ve hukukçular Said Nursî’nin demokrasi telakkisini okuyabilseler, kafalarındaki demokrasi istifhamlarının söndüğünü görecekler.

DİZİ-4AHLEN BAYRAMI
ABDULLAH EFE

***

DEMOKRASİ AVRUPA’YA AİT BİR DEĞER DEĞİLDİR…

Kelime Yunanca olabilir, fakat bu değer Yunanlılara ait değil… Dedim ya, ilk peygamber Adem Babamızdan bu yana geliyor. Endülüs ve Palermo İslâm Medeniyetlerinin talebeleri olan Avrupalıların demokrasilerini Kur’ân ile inkişaf ettirdiklerine İspanya, İtalya ve İngiltere’deki Rönesans hareketleri şahit sayılmazlar mı… Avrupa demokrasisinin kendisiyle övündüğü Magnakarta süreci de bu tarihe bağlı değil mi…  İngiltere’den sonra İspanya ve Fransa’da yükselen “terakki güneşini” Endülüs’e bağlamadığınız takdirde, bu husustaki ilim ve mantığınız son bulur… Önceki konuşmalarımızda da belirttiğimiz üzere; şu Avrupa kıtasındaki bütün güzellikler, terakkiler ve insani değerler kaynağını Kur’an’da bulur… Bu hakikati ister Bismark’a, ister hukuk feylesofu Shebol’a veya meşhur alim  Bernhard Shaw’a sorabilirsiniz…

Onlar bizden daha ziyade Asr-ı Saadet’e nazar ediyorlar. Peygamberimizin hayatın her karesini yaratılışa göre bize ders verdiğini kabul ettiğimizde, evvelâ “doğru demokrasiyi” onun sünnetinde aramamız gerekir. Hem ferdi dairelerde, hem cemiyette, hem devlette ve hem de milletlerarası münasebetlerde bununla alakalı yüzlerce örneklere hadis ve tarih kitaplarında ulaşabiliyoruz. Fakat ilginçtir ki Said Nursî; gerek 31 Mart Müdafaasında, gerek Eskişehir ve diğer müdafaalarında demokrasi veya cumhuriyeti, hulefa-i raşidin ile müdafaa eder. Müslümanların reyleriyle seçilen beş halifenin birer cumhurbaşkanı olduklarını ilk olarak ondan öğreniyoruz. “Hilafet benden sonra otuz sene devam edecek. Ondan sonra ısırıcı saltanat gelecek…” mealindeki hadisten hareket ettiğimizde, hilafet veya demokrasinin Hz. Hasan’ın altı aylık hilâfetiyle son bulduğunu görüyoruz. 

Demokrasiyi yaratılış, fıtrat veya şeriat adına kabullenerek benimseyen ve müdafaa eden Bediüzzaman’a, Avrupalı demokrasi anlayışıyla bakanların onu ve düşüncelerini anlamamalarını normal karşılamak lazım. Zira bu insani değeri Kur’ân’a, sünnete ve dolayısıyla asr-ı saadete delilleriyle bağlayan bir başka düşünürle tarih henüz karşılaşmamış. Seçim, hukukun üstünlüğü ve bağımsızlığıyla yasamayı esas alan  HULEFA-YI RAŞİDİN’in şeriat ve hürriyet anlayışlarını, diktatör YEZİD’e karşı savunan İmamın arkasında duruyor ve doğru demokrasilerin ufkunda, kıyamete kadar dalgalanacak bu hilafet sancağını yere düşürmemek ve istibdadı devre dışı bırakmak isteyen İmam Hüseyin’in buradaki konumunu esas alıyor, Bediüzzaman… Doğru hürriyetin bedelini Kerbelâda ödeyen İmam Hüseyin’in hürriyet-i şer’iye mücadelesine, Bediüzzaman’dan başka kimsenin işaret etmemesi de ilginç sayılmaz mı?

İSTİBDADI TANIMAK

Said Nursî demokrasiyi bütün unsurları ve kurumlarıyla birlikte ele alıyor. Belki de demokrasiyi doğru anlayabilmek için , onun karşıtı olan İSTİBDAD’ı tanımak gerekiyor. Yani demokrasi bir ihtiyaç ise, insanı bu ihtiyaca sevk eden diktatörlüklerin, haksızlıkların, münafıklıkların, adaletsizliğin, keyfiliğin, su-i istimalin ve ferdi hareketin ne olup olmadığını bilmek gerekmez mi?.. 

İşte bu noktadan; ehl-i siyaset için “elkitabı” dediği Münazarat isimli eserinde bu metodu takip ediyor. Meşrûtiyet veya demokrasiyi tanımanın yolu istibdadı tanımadan geçiyor. Tıpkı zulmet ve nur, hastalık ve sıhhat, soğuk ve sıcak, nefret ve muhabbette olduğu gibi… Hayatı mahkemelerde, zindanlarda, menfalarda, zulmün pençesinde ve Kur’ân’dan intikam almak isteyen global dinsiz çetenin daimî tarassut ve baskıları altında geçmiş birisi olarak Said Nursî; demokrasiyi bütün yönleriyle ve her kesimin anlayabileceği bir açıklıkla eserlerinde anlatmıştır. Hiziplerin, partilerin, devletlerin, hareketlerin veya yükselen değerlerin arkasına sığınarak zulme kalkışan ve demokrasi ile savaşanların üzerlerindeki örtüyü, kimseyi incitmeden kaldıran Said Nursînin demokraside yalnızca Müslümanlar için değil; Hıristiyanlar, ezilen mazlum milletler ve demokrasi beklentisi içindeki tüm dünya halkları için bir model, bir ümit ve bir meşale olduğuna inanıyorum…

O yalnızca bir teorisyen değildi, bu konuda… Bu dünyada çok az faniye nasip olacak hareket, hız, coğrafyalar ve neticelerle dolu hayatıyla pratiğini hayatının her devresinde okuyucularına gösteriyor: 

23 Temmuz 1908 Hürriyetin ilanı öncesindeki İstanbul’da, 31 mart ihtilalindeki Divan-ı Örfi’de,  Birinci Cihan Harbi sonrasında İstanbul ve Ankara’da, 1923ten 1945’e dek süren mutlak istibdat zamanlarında, İkinci Dünya savaşıyla birlikte gelişen “yeni dünya şartlarında” ve 1950’den itibaren kısmî de olsa geçtiğimiz “yeni demokrasi” sürecindeki duruşları, beyanları ve mücadeleleri, onun yalnızca bir teori adamı olmadığını gösteriyor, kanaatindeyiz.

İslâmiyet’i diktatörlüğe yakın ve demokrasiyi de Avrupa malı zannedenlerin yanlış kanaatlerini düzeltmek üzere 1909’dan ta vefat edinceye kadar, İslamiyet ve şeriat adına istibdat ile mücadele eden Said Nursî’nin, hem de meşrutiyet, Şeriat’ın abd-i memluküdür; ondan gasp olunmaz,  ifadesi ,onun demokrasi yolundaki yürüyüşünü vecizce özetliyor.

Dünya’da demokrasiyi yüksek bir değer olarak telakki edip yüceltenlerin; Monteskyö’den, Alex Tocoviellel’den ve J. J. Russo’dan önce Bediüzzaman’ı tanımalarının ve okumalarının bir ön şart olduğunu, önümüzdeki zamanlar daha net göstereceklerdir.

DOĞRU DEMOKRASİLER VE SAİD NURSÎ…

Dünya milletleri ve devletleri demokrasinin doğruluğunu artık tartışmıyorlar. Paris Şartı olarak her ülke demokrasiye biat etti. Yalnız, hangi demokrasi meselesinde tartışma devam ediyor. Demokrasinin niteliği, mahiyeti ve kurumlarının insanlığa faydalılığı noktasındaki tartışmalar devam edecektir. Bu meseleyi , Namık Kemal’in rüyasıyla uyandığı günden itibaren Kur’ân bağlantılı olarak dünyasında değerlendirerek anlatan Üstat, Avrupalı feylesof, düşünür, hukukçu ve siyaset adamlarının önündeki engelleri de eserleriyle ortadan kaldırıyor.

Evvela Yaratılışa göre, Kur’ân’ın hürriyet tanımını prensipleriyle ortaya koyarak; insan- hayvan farkını bize gösteriyor. Sonra, ruhumuzun cesedimizde mutlu ve barış içinde yaşamasıyla alakalı bize verilmiş “temel duygulardaki” prensipleri anlatıyor. İnsan olarak; zulümlerden, tecavüzlerden ve adaletsizliklerden korunmamızın yollarını gösteriyor.

Ayrıca; insan olarak mahiyetimizi Kur’ân ve sünnetten çıkararak bize ders veriyor. Bizi canavarlaşmaktan, Firavun ve nemrutlaşmaktan kurtarıyor. Şayet Avrupalı devlet adamları, siyasetçiler ve hukukçular Risale-i Nurlardan Said Nursi’nin demokrasi telakkisini okuyabilselerdi, kafalarındaki demokrasi istifhamlarının söndüğünü ve demokrasiye karşı tüm kuşkularının yok olduğunu göreceklerdi.

Dünya’nın önemli bir kısım sermayesini ele geçirdikten sonra,” hürriyet adına”, hasis menfaati uğruna insanlığı felakete götürecek tarzda; her türlü ahlâksızlığı, fukarayı ezmeyi, istibdadı, çevre tahribini ve insanları cehalete mahkum etmeyi kendileri için bir hak telakki ederek ve kendilerine de “liberal“ isimlerini takarak “demokrasi  havariliğine”  kalkışanların; ne insanlıkla ve ne de demokrasi ile bir alâkalarının olmadığını, Risale-i Nurlardan bu konuları okuyanlar daha açıkça anlayacaklardır.

-DEVAM EDECEK-

Okunma Sayısı: 4387
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı