Hak, hukuk ve adalet noktasındaki hatırlatmalar kimilerine başka çağrışımlar yaptırıyor.
“Adalet tecelli etsin, hukuk herkese eşit olarak uygulansın, haksızlık yapanlar karşılığını bulsun” diyenlere; “Daha ne istiyorsunuz? Dünyanın en büyük adalet saraylarını yaptık. Bu işler için şu kadar para ayırdık. Herkes hakkını arayabilir. Kime zulmediliyor ki?” benzeri itirazlar dile getiriyorlar.
Tabii ki hak ve haksızlıkları herkes kendi ölçüsüne göre belirleyemez. Kimine göre suç olan kimine göre suç olmazsa ya da tersi bir durum kabul görür mü? Neyin suç olduğu kanunlarla belli olmalı. Aynı şekilde birinin kabahatinden bir başkası da sorumlu tutulmamalı. Bu prensipler asırlardır kabul gören en temel kurallar değil mi?
Peki, günümüzde bu kurallara tam olarak riayet ediliyor mu? Kanunlarda suç olarak sayılmayan bazı haller, farklı yorumlarla suç olarak ilan edilmiyor mu? Hele hele “Birinin suçu için bir başkasına ceza verilemez” kuralı baştan sona ihlal edilmiyor mu? Babası ‘suçlu’ diye oğlu ya da ailesi ‘ceza’ almıyor mu?
Elbette ceza denildiğinde de akla sadece ‘hapse atılmak’ gelmemeli. Babası ceza alan bir çocuk sırf bu sebeple bir işe giremiyorsa bu da farklı bir ‘ceza’ değil midir? Yoksa bu ve benzer durumda olanlar için, “Dua etsin ki hapsa atmadık” mı denilecek?
Türkiye’de yapılan çok büyük yanlışlardan biri de, hak ve hukuku hatırlatanlara tepki gösterilmesidir. “Şu iş yanlıştır. Bu noktada haksızlık var. Hakka, hukuka ve adalete uyun” diyenler hemen susturulmaya çalışılıyor. Hatta bu mesele o nisbette alevlenmiş ki; hakkı, hukuku ve adaleti hatırlatan ‘milletvekilleri’ dahi susturulmaya çalışılıyor. Milletvekillerini suçlandığı, susturulduğu ve siyaset yapamaz hale getirildiği bir siyasi tabloda vatandaş nasıl hakkını arayabilsin?
Hukukun tecellisi noktasında bu zamana kadar duyulmayan hadiseler yaşanıyor. Geçenlerde bir eski vekil, “Hukuksuzluk yapanlar yargılanacak” benzeri mesaj yazanları savcılara şikayet edip, “Yargılanacaksınız diyorlar bir de! Bu nasıl bir cürettir ya! Savcılar ne yapar bilmem ama biz asla susmayacağız!” demişti. Tamam, hukuk çerçevesinde hakkını aramak ve susmamak sizlere ‘hak’ ise, haksızlıklara uğradıklarını düşünenler de yine ‘hukuk’ çerçevesinde kendi haklarını arayamazlar mı? “Haksızlık yapıyorsunuz, bu işlerinizden dolayı yargılanacaksınız” benzeri ibarelerden haksızlık yapmayanlar alınır mı? Nitekim hukukçu Prof. Dr. Hüseyin Hatemi (Twitter: @Elifhevav) bu şekilde mesaj yazan birine, “Hiç değilse yargı kararı olmadan suçlu oldukları söylenebilir mi ey 28 şubatı yaşamış kişi?” diye cevap vermişti. (3 Ekim 2019)
Hatemi hocanın “Ey 28 Şubat’ı yaşamış kişi?” hatırlatması ayrıca dikkat çekicidir. Maalesef hak, hukuk ve adalet noktasında çok daha hassas olması icap eden ve 28 Şubat 1997 sürecinde mağdur olanların bugün muhalif gördüklerine benzer mağduriyetleri yaşanması ibretlik bir hadise.
Geçmişte ve bugün yaşananlar bir defa daha gösterdi ki hukuk herkese, hepimize lazım. Kim ki “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” der ve haksızlıklara ses çıkarmasa, “haksızlık yılanı” ona da bir gün musallat olur.
Yine de hak, hukuk ve adaletin tam tecellisi için gayret göstermek şart. Dün, bugün ve yarın. Herkes için ve hepimiz için...