Eğitimin bir hedefi de öğrencilere soru sormayı, merak etmeyi ve sorgulamayı öğretebilmesidir.
Soru soran, merak eden kişiler karşılaştığı problemleri daha kolay çözebilir. Sormayan, merak etmeyen ve sorgulamayan kişiler ise problemler karşısında bocalamak durumunda kalır.
İbn Haldun Üniversitesi’nde düzenlenen ‘1. Lisansüstü Mezuniyet Töreni’nde konuşan Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, bu noktaya dikkat çekip şöyle demiş: “Bugünkü bilimin neye hizmet ettiği ve sermayenin güdümünde bizi nereye doğru ittiği konusunda bir sorgulamaya ihtiyacımız var.”
Üniversitenin Başakşehir’deki biriminde düzenlenen programda konuşan Bakan Selçuk, eğitim sisteminin karşı karşıya olduğu bazı problemleri de şöyle sıralamış: “Refah yükseldikçe çevre kirliliği artıyor. Dünya tarihinde ilk kez obezite ve açlık aynı anda tavan yapıyor. Bilimin, teknolojinin gücü arttıkça ölümün gücü artıyor. Dolayısıyla bugünkü bilimin neye hizmet ettiği ve sermayenin güdümünde bizi nereye doğru ittiği konusunda bir sorgulamaya ihtiyacımız var. Bilginin yıkayıcısı olarak ahlâkın devreye girmediği bir durumun etik sorunlara yol açacağını da garanti etmesi söz konusu olabilir. Bilgi eğer bir ahlâk telâkkisine oturmazsa ve hizasını bir etik nosyondan almazsa tümüyle insanlığın hayrına, çıkarına değil, tümüyle zararına olduğunu rahatlıkla gündeme getirebilir. Eğitimin dışarıdan içeriye doğru olagelen bir süreç değil de içeriden dışarıya doğru hareket eden bir süreç olduğunu unutmamak lâzım. Çünkü dışarıdan müfredatlar, kitaplar, dersler yoluyla sürekli olarak propagandist bir tarzda verilen eğitimsel içeriklerin, aslında insan ruhunu toksik bir etkiyle nasıl bozduğunu, çürüttüğünü çok net bir biçimde görüyoruz.”
Evrenselle yerel arasındaki dengeyi kurmanın önemine de dikkat çeken Bakan Selçuk şu tesbiti de ilâve etmiş: “Evrensel bir çıkışa ihtiyacımız var. Evrensel bir çıkış olmazsa millî bir çerçeve kurulamaz. Çünkü eğitimin mesajı, mana çerçevesi insanadır. Mesajı insan olan her şey önce evrensel olarak kurgulanır, onun arkasından kendi toprağının millî boyası ile boyanır ve gayet güzelleşir, ama bu evrensel çıkış, bizim bugün küresel anlamdaki dünya vatandaşı olmak gibi bir anlama da gelmiyor.” (AA, 8 Temmuz 2019)
Bu haklı tesbitler önümüzde dururken, eğitim sisteminin arzu edilen seviyede bir netice ortaya çıkarmaması acaba ne ile izah edilecek? “Bilginin yıkayıcısı olarak ahlâkın devreye girmediği bir durumun etik sorunlar”ı ortaya çıkaracağı ilân ediliyorsa, eğitim sistemi ne sebeple ‘ahlâk’ temelli olarak düzenlemiyor? “Müfredatlar, kitaplar, dersler yoluyla sürekli olarak propagandist bir tarzda verilen eğitimsel içeriklerin, aslında insan ruhunu toksik bir etkiyle nasıl bozduğunu, çürüttüğü çok net bir biçimde” görülüyorsa bu bozulma ve çürümeye karşı niçin gerekli ve etkili tedbirler alınmıyor?
Türkiye’yi idare edenlerin güzel ve doğru tesbitler yapması çok önemlidir. Fakat bundan çok daha önemlisi bu tesbitlerin hayata geçirilebilmesidir. Eğitim konusunda böyle eleştiriler duymak mutlaka kalıcı çareyi hayata geçirmeyi icab ettirir. Uygulama imkânı bulmayan teşhisler hastalığı tedavi etmeye yetmez.
Temennimiz eğitim konusunda yapılan doğru tesbit ve teşhislerin hiç vakit kaybetmeden hayata geçirilmesi ve sistemin insan ruhunu bozmasına müsaade edilmemesidir. Bunu yapmak zor olsa da imkânsız değil...