Gazze özelinde Filistin’de yaşananlar bütün dünya ve insanlık için ayırt edici bir “turnusol kâğıdı” mahiyetini kazandı. “İyi”ler İsrail’in zulmüne itiraz ederken “kötü”ler zalimlere destek olmayı tercih etti.
Tabii ki dünyanın neresinde olursa olsun zulmü itiraz etmek en başta “İslam alemi”nin vazifesidir. Ayırım yapmadan bütün zalimlere itiraz etmek, en azından destek olmamak Müslümanların özelliğidir ve öyle de olmalıdır. Filistin’deki İsrail zulmü karşısında “İslam dünyası”nın güçlü ve kararlı bir sesle itiraz ettiğini söylemek mümkün olur mu? Elbette itiraz edenler var fakat bu itirazlar süreklilik kazanmış değil.
Buna karşılık İsrail zulmüne itiraz eden “İsrailli akademisyen”leri görünce “Nerede İslam aleminin akademisyenleri ve diğer meslek gurupları?” diye sormamak mümkün mü?
Şu da var ki, İslam alaminin İsrail zulmüne itirazı ile İsrail’de yaşayan İsrailli akademisyenlerin itirazı aynı terazide tartılamaz. İslam dünyasından zulme itiraz gelmesi zaten işin tabiatı gereğidir. Peki, hem İsrail’de yaşayan hem de kendi “başbakanları”na itiraz eden akademisyenlerin tavrı çok daha fazla tebrik ve takdiri hak etmez mi?
İsrail’de Gazze’ye 7 Ekim’de başlatılan saldırıların 7 aydan uzun sürmesinin ardından bazı sanatçı, akademisyen ve farklı meslek gruplarından savaşın sonlandırılması için çağrılar yapılmış. 1300 akademisyen, imzaladıkları ortak bildiride “kendini savunma hakkının, gerçekçi olmayan bir amaç ya da liderlerin siyasi olarak hayatta kalması için savaşı sürdürme hakkı sağlamadığını” belirtmişler.
Haaretz’in haberine göre “Gazze’deki sivillere feci zarara, açlığa ve altyapıda eşi görülmemiş yıkıma yol açtığına” işaret edilen bildiride, saldırıların “İsrail’de can kayıpları, binlerce kişinin akıl sağlığının bozulması, devasa ekonomik zarar ve hukukun çiğnenmesini beraberinde getirdiği” hatırlatılmış. Haberlere göre Gazze Şeridi’ndeki İsrailli esirlerin yakınları ve İsrail kamuoyunda bir kesim, Başbakan Netanyahu’yu siyasi gerekçelerle ateşkes anlaşmasına engel olmakla suçluyor. (AA, 21 Mayıs 2024)
İnanın, İsrail’de yaşayan 1300 akademisyenin kendi idarecilerine karşı yükselttikleri bu ses “insanlığın ve fıtratın sesi” olarak anılmaya adaydır ve çok önemlidir. Türkiye’de ya da başka bir İslam ülkesinde benzer bir bildiri yayınlanması bu derece etkili olamaz.
Bu durum aynı zamanda akademisyenlerin her zaman ve her yerde “iyiden ve doğrudan yana” tavır alması icap ettiğini de gösterir. Acaba “İslam dünyası ülkeleri”ndeki akademisyenlerin kendi idarecileri aleyhinde ya da yaptıkları işleri eleştiren “bildiri” yayınlama imkânı var mı?
Dünyadaki bütün “insan”lar ve “insanlık” el ele versin ve zulmü ve zalimleri mağlup etsin inşallah.