Büyüklerimiz demiş ki, “Kazandığından bir lira fazla harcayan hükmen fakirdir. Çünkü ona kazandığı yetmiyor. Aynı şekilde kazandığından bir lira az harcayan da tasarruf edebildiği için o da hükmen zengin sayılır.”
Elbette zenginlik ve fakirlik bu kadar net çizgilerle ayrılamaz. Ama neticede öneli olan israftan uzak kalıp tasarruflu bir hayat sürdürebilmektir. Nispeten çok para kazandığı halde ay sonunu getiremeyenler olduğu gibi, ‘asgari ücret’le çalıştığı halde az da olsa tasarruf yapabilenler de vardır.
Ancak ortada bir gerçek var: Bugünkü şartlarda hem asgari ücretle geçinip hem de tasarruf edebilmek iyice zorlaşmış ve hatta bir bakıma imkânsız hale gelmiştir. Nitekim ‘Areda Piar’ın yaptığı ‘Tasarruf Araştırması’ bu durumu ortaya koymuş. Areda’nın yaptığı son ankete göre, halkın yüzde 73,1’i para biriktiremiyor ve yüzde 70,4’üne göre Türkiye’de tasarruf yapmak çok zor. En çok giyim, ayakkabı ve eğlence masraflarından kısıntı yapılıyor.
Bazı siyasetçiler ve idareciler “(Mesela) Aldığınız para sizi ay başına kadar idare ediyorsa şikâyet etmeye hakkınız yok” diye düşünüyor. Bu bakış açısı ilk anda haklı gibi görünce temelde çok yanlıştır. İnsanlar kazandıkları paradan belli bir miktarını tasarruf edebilecek durumda olmalılar ki bazı zaruri ihtiyaçlarını da karşılayabilsinler. Mesela ev sahibi olmak zaruri ihtiyaçlardandır. “Sizin neyinize ev sahibi olmak? Kirada oturun” denilebilir mi? Esasında araba da artık zaruri ihtiyaçlar listesindedir, ama onu bir yana bıraksak bile ev sahibi olmak artık lüks görülmemeli. Şimdiki ekonomik şartlarda değil asgari ücretle, iki kişinin alacağı asgari ücret dahi bir ev sahibi olmaya yetmemektedir.
Şimdiki iktidar ve idareciler insanlara bu hakkı layık görmüyorlar, fakat her adımda kötüledikleri “eskiden” bu imkân vardı. Herkes kendi çevresine bakıp bunu görebilir. Rize’den misal verelim: ÇAYKUR’da çalışan bir kişi (1990’lara kadar) emekli olduğunda aldığı ‘emeklilik ikramiyesi’ ile çok rahat bir şekilde bir ev satın alabiliyordu. Peki, bugün aynı imkân var mı? Şimdiki emeklilik ikramiyesiyle değil bir ev, bir evin tek odasını dahi almak zorlaşmıştır. Şaka değil, gerçek budur. O halde idareciler her adımda “eski”yi kötülemekten vazgeçmeli ve milleti tasarruf edebilecek bir seviye kavuşturmalıdır.
Şimdiki şartlarda maaşla çalışan bir kişinin para biriktirerek değil ev sahibi olması, hatta tatile gidebilmesi dahi oldukça zordur.
Areda Piar’ın yaptığı ‘Tasarruf Araştırması’ anketine katılanların yüzde 46,5’i kişisel mali durumunun kötü olduğunu ifade etmiş. Kişisel mali durumu iyi olanların oranı yüzde 11,3 olarak belirlenmiş.
Peki ortaya çıkan bu netice Türkiye’yi idare edenleri memnun edebilir mi? Onlar memnun olsa bile millet memnun değil vesselam...