Önemli bir araştırma şirketi İpsos’un dünyanın ve Türkiye’nin en güvenilir meslekleriyle ilgili 23 ülkede yapmış olduğu anket bilgilerine birlikte bakalım.
Şimdilik dünya ülkelerindeki durum bizi pek ilgilendirmediği için, isterseniz ülkemizdeki duruma beraberce bakalım:
Bilim adamları: % 70 Doktorlar: % 61 öğretmenler: % 59 Polisler: % 39 Askerler: % 35 Hâkimler: % 32 Araştırmacılar: % 32 Sıradan insanlar: % 26 Avukatlar: % 23 Kamu personeli: % 23 Bankacılar: % 23 Hükümet bakanları: % 23 İş adamları: % 19 Reklâmcılar: % 17 Gazeteciler: % 15 TV haber sunucuları: % 23 Din görevlileri: % 12 Politikacılar: % 11.
Bütün meslek guruplarının toplum açısından elbette ayrı bir yeri var. Bu bakımdan bu ankette en çarpıcı, en göze batan durum din görevlilerin durumudur.
Her fırsatta hepimizin % 99’u Müslüman olarak bildiğimiz ülkemizdeki din görevlilerine, yani İlâhiyatçı olarak bildiğimiz meslek gurubuna toplumun güvenilirlilik oranı %12. Yani insanlarımızın her yüz kişiden ancak 12’si müftülerimize, vaizlerimize, Kur’ân kursu hocalarımıza, imamlarımıza, müezzinlerimize inanıyor, güveniyor. Yani % 88’i din görevlilerine güvenmiyor. Bu çok acı bir durum deği mi?
Bu tabloya Diyanet İşleri Başkanlığı’mız acaba kafa yoruyor mu? Millete dinini, ahlâkını öğretmekle vazifeli din görevlilerine bu milletin kahir ekseriyeti neden güvenmiyor, itimat etmiyor? Toplumu her konuda irşat etmekle, yol göstermekle mükellef olan hocalarımıza bu millet neden şüphe ile bakıyor, niçin onlara itimat etmiyor? Bu meyanda Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bir sorumluluğu yok mu acaba?
Din görevlilerinin güvenilirlilik anketinin en dibinde yer almasının bir çok sebepleri arasında mesleklerinin tam ehli olanları tenzih ederek, çoğu hocalarımızın vaaz ve nasihatlarında söyledikleriyle yaşantıları arasındaki tezatlar değil mi acaba? Gerek şahsî, gerek ailevî yaşantılarıyla topluma örnek olmaları gereken çoğu hocalarımızın bu noktadaki kusur ve hataları toplumdaki itimat ve güveni sarsmıyor mu acaba?
Ayrıca her görüş ve siyasî görüşten olan ehl-i dinin mübarek mekânları olması gereken camilerimizde hocalarımızın gerek vaaz-ü nasihatlarında veya hutbelerinde siyasî iktidar sözcülerinin dile getirdikleri siyasî nutuklarının aynısını veya benzerini âyet veya hadis takviyeleriyle millete dinlettirmeleri de hocalarımıza olan güven ve itimadı zedelemenin önemli bir sebebi değil mi?
Diğer taraftan din adamı veya İlahiyatçı ünvanına lâyık olmayan bazı “şarlatanların” çeşitli tv kanallarında veya çeşitli platformlarda din ile inancımızla alâkası olmayan ipe sapa gelmeyen saçma sapan saçmalıkları da toplumun önemli bir kesimi nezdinde din görevlisi hocalarımızın güven erozyonlarına sebep olmaktadır.
Sonuç olarak şu veya bu sebeplerden dolayı toplum nezdinde din görevlilerinin itimat ve güvensizlik erozyonuna düçar olmaları her şeyin üzerinde tutmamız gereken kudsî dinî değerlerimizin zarar görmesidir ki işin acı tarafı da budur bizce.