Vaktiyle, memleketin birinde, baba ile oğul yamyam birlikte yemek yerler. Yemeğin tam ortasında babası oğluna “anneni hiç mi sevmiyorsun” diye sorar. Bu soruyu beklemeyen oğul, “o da nerden çıktı, elbette seviyorum” diye cevaplar.
“O halde bir tabak daha almaz mısın” diye karşılık verir babası...
Beşere duyulan aşk çoğu zaman kıskançlık elemini de beraberinde getirir. Aşık, maşuğunu kendinden başka kimseler sevmesin ister. Hatta öyle ki “aşığın ömründe huşu içinde kıldığı tek namaz, sevgilisini elinden alma ihtimali bulunan rakibinin cenaze namazıdır” derler.
Ancak İlahî aşk başkadır. Allah’ı seven bir kimse, “benden başkası Allah’ı sevmesin” demez. Aksine başkalarının da Allah’ı sevmesinden hoşnut olur.
“Vatan sevgisi imandandır” kaidesiyle bakanlar için aynı şey vatan sevgisi için de geçerlidir.
Peki ya birileri çıkar, “vatanı yalnızca biz sevebiliriz” der, vatan sevme hakkını kendinden başkasına tanımazsa?
Bununla da kalmaz, vatanı sevmek için kendilerinden izin almayanları bile hain ve terörist ilan ederse?
“Bu ne biçim bir vatan sevgisi” dediğinizi duyar gibiyiz.
Gazeteci Ahmet Tulgar; “vatan sevgisi muhalif olmakla başlar, muhalif olmayanın, muhalefet etmemekle ne elde ettiğine bakılmalıdır” der.
“Vatanımı seviyorum” diyen ama yöneticilere muhalefet edilmesini yasak sayan kişilerin bununla ne elde ettiklerini az çok tahmin ediyorsunuzdur: Para, güç, makam, mevki, şöhret, ayrıcalık, dokunulmazlık…
“Vatanı benden başkası sevmesin” diyenler, esasında “bu saydıklarımıza bizden başkası sahip olmasın” diyenlerle aynı kişiler.
Türkiye’de tek adam rejimi; vatanı sevme hakkını yalnızca AKP ile MHP kadrolarına ve taraftarlarına tanımış durumda. Bunun bir adım ötesi, devletin kaynaklarına tek başına sahip olmak ve kendini devletin sahibi olarak görmek.
Kadrolu milliyetçilik düzeninde, “vatanını seviyor musun” sorusuna “evet” cevabını verenlere, “bir tabak daha almaz mısın” diye soruluyor. Bal tutanlar da kavanozun dibini sıyırıyorlar.
Hal böyle olunca, devletin istihkakından bir tabak daha yemek isteyenler, vatanı sevme hakkını kendilerinden başkalarına tanımıyor ve onları sofradan kovup hain ilan ediyor.
Herkesin gözünü “hükümet kapısı”na diktiği bu düzende, milli duygular o kapıdan girmek için alet edilince, vatan gibi kıymetli bir nesne kıymetten düşüyor.
Muhalifleriyle aynı sofraya oturması gereken iktidarları canavarlaştıran ve muhaliflerini sofradaki tencerede yahni yapıp pişiren bir yamyamlar ordusuna dönüştüren vatan sevicilerinin tekeline aldığı bir devlet ve vatan ne kadar sevilebilir?
Bu soru, çevrenizde sizin de artık daha sık gördüğünüz “ben bu vatanı eskisi gibi sevmiyorum, soğudum” diyenlerin çoğalmasının sebebini de açıklıyor.
Oysa Halil İbrahim sofrasını kurmamız ve adil ve eşit bölüşümü sağlamamız gerekir.