15 Temmuz uğursuz darbe teşebbüsü üzerinden dört yıldan fazla bir zaman geçti.
Ancak o kargaşa döneminde gerçek suçlularla birlikte darbe ile alâkası olmayan, ispiyon, iftira sonucu darbe ve terör ile ilişkisi var kabul edilerek yüzbinlerce masum insan içerde tutularak mağdur olmaya, aileleri dışarıda Suriyeli sığınmacılar gibi sıkıntı çekmeye devam etmektedir. Artık bu insanlar âcilen adaletin tecellisini bekliyorlar.
Ülkemizde hapishaneler, normal dönemlerde gerçek suçlular için tedip mekânı iken, ne yazık ki demokrasinin olmadığı veya askıya alındığı ülkelerde binlerce, on binlerce masumun hayatını karartan işkence merkezlerine dönüşmektedir.
Göz göre suç işleyen, darbe teşebbüslerine fiilî olarak iştirak eden, masum insanları öldüren katillerin, canilerin, ırz düşmanlarının, başkalarının hak ve hukukunu gasp eden mütecavizlerin tecziyesi için elbette hapishaneler gereklidir.
Bunları âdil yargılama sonucu hapsederek adaleti tecelli ettirmek lâzımdır. Aksi halde bunları serbest bırakmak, maktullere ve mazlumlara zulüm hükmüne geçer.
Ancak suçu âdil mahkeme kararlarıyla sabit olmayan, ispiyon ve yalan ihbar neticesinde şüphe üzerine insanları işinden, aşından, ailesinden koparıp hapishanelere doldurmak, yıllar boyu hürriyetlerine el koymak nasıl bir iştir? Bugün Türkiye’de bu durumda bulunanların sayısının on binleri geçtiği ifade edilmektedir. Bu işin manevî sorumluluğu nasıl ödenecektir?
Allah’a ve ahirete imanı kuvvetli, kadere teslimi güçlü olan mahpuslar, haklarını ahirette alacakları tesellisi ile bu duruma sabrederler ve manevî dünyalarının yıkılmasına engel olabilirler. Bunların psikolojik yapıları fazla tahrip olmayabilir. Serbest bırakıldıklarında onlara bu durumu reva görenleri belki affedebilirler. Onlara ve devlete belki kin tutup bilenmeyebilirler.
Ancak imanı zayıf mahpusların durumu daha farklıdır. Nitekim bunların bir kısmı maruz kaldıkları haksız cezayı şereflerine yedirmeyerek intihar etmiştir. İntihar etmeyenleri ise, hapishanede ruh dünyaları yıkılmış bir şekilde, canlı bir ölü gibi hayat sürdürmektedirler. Bu insanlar hapisten tahliye olsalar dahi, belki ömür boyu yaşadıkları travmayı unutamayacaklar. Bunların psikolojik dünyalarını tamir etmek pek kolay olmayacaktır.
Muhtemel ki bu insanlar, -İnşallah olmaz- dindar kimlikle görünen, devlet gücünü kullanarak kendilerine bu muameleyi reva görenlere hayat boyu kin tutacaklar, bedduâ edecekler, belki de devlete, hatta dine küsecekler.
Hapisler, hatalı kararlar neticesi olursa insanları ıslah etmez. 1980 darbe sürecinde Diyarbakır Cezaevi meşhur olmuştu. Orada suçlu–suçsuz ayrımı yapılmadan toplanan Kürt kökenli gençlere yapılan insanlık dışı muameleler, uzun yıllar devletin başını ağrıtan anarşinin alevlenmesine sebep olmuştu; Otuz bin canın heder olmasına, milyarlarca dolarlık maddî kayba yol açan PKK terörünün ortaya çıkmasına yol açmıştı. Orada haksız tutulan gençler, dışarıya çıktıklarında bilenmiş, gönüllü birer terör elemanı olmuşlardı.
Hâsılı kelâm: Hz. Ömer’in (ra) dediği gibi, “Adalet mülkün temelidir.” Devlet adaletle ayakta durur. Uğursuz 15 Temmuz faciası sürecinde yapılan haksız tutuklamalara bugün artık bir çare bulunmalıdır. Suçu hukuken sabit olmayan mahpuslar serbest bırakılarak normal hayatlarına dönmelerine ve ailelerine kavuşmalarına müsaade edilmelidir. Bu adımlar toplumsal barışın tesisi için âcilen atılmalıdır.