Zaman hızla akıp giderken, 12 Eylül’ün üzerinden de 40 sene geçmiş. Darbeyi yapanlar da, iktidarı silâh zoruyla elinden alıp devirdikleri de, kullandıklarının ve mağdur ettiklerinin de çoğu artık hayatta değil.
Millete dayatıp zorla onaylattıkları anayasayı ve diğer mevzuatı hazırlayanlar da öyle.
Ama darbe ürünü anayasa ve onunla kurulan düzene uygun şekilde çıkarılmış partiler, seçim, millî eğitim ve YÖK... gibi temel kanunlar o zamandan beri hâlâ yürürlükte.
Gerçi hem anayasada, hem o kanunlarda bazı değişiklikler yapıldı, ama resmî ideoloji ile şekillendirilen özlerine hiç dokunulmadı.
Keza darbeyi yapanlardan hayatta olanlara dava açıldı, haklarında mahkûmiyet kararları verildi, ama vefatları üzerine bunların da bir hükmü kalmadı ve dosyaları kapatıldı.
Böylece “12 Eylül’le hesaplaştık” görüntüsü verildi, ama özde değişen birşey olmadı.
Bilâhare yapılanlarla görünüşte rejim sivilleştirildi, ama o görüntü altında ülkenin getirildiği yer tam olarak bir tek adam rejimi.
Demokrasilerin vazgeçilmezi olan kuvvetler ayrılığı ilkesini ortadan kaldırıp yürütme ile birlikte yasama ve yargıyı da partili bir tek adama bağlayan; aynı şekilde medyayı, üniversiteleri ve STK’ları da aynı sistemin parçaları haline getiren bu rejim, 30’ların şeflik uygulamasını referans gösteren sunumlarla gündeme taşındı; OHAL ortamında Meclisten geçirilip referanduma götürüldü ve yüzde 51.5’un oyu ile kabul edildiği açıklandı.
(Ancak bilhassa uygulama başladıktan ve yol açtığı büyük sıkıntılar görüldükten sonra yapılan anketler, aynı referandum bugün yapılsa, o zaman kabul oyu verenlerin dahi çoğunun şimdi “hayır” diyeceğini gösteriyor.)
Ve 15-20 Temmuz OHAL sürecinde “Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesini askıya aldık” ilanatıyla ve OHAL hukuku dahi çiğnenerek yapılan hukuksuzluklar ise yer yer 27 Mayıs’ı da, 12 Mart’ı da, 12 Eylül’ü de, 28 Şubat’ı da aratmayan, hattâ sollayan boyutlara ulaştı.
40 yıl sonra 12 Eylül, o zaman “Bir soldan, bir sağdan” mantığıyla verilen ve çocuk yaştaki gençlerin darağaçlarında asıldığı idam kararlarıyla da hatırlanıyor ve lânetleniyor.
Şimdi 15-20 Temmuz’un ürünü olan siyasî ortaklık, idamı geri getirme söylemleriyle o açıdan da 12 Eylül’e dönüş sinyalleri veriyor.
O fırsatı bulabilirse...