Bediüzzaman’ın bir asır önce “Zulüm, başına adalet külâhını geçirmiş. Hıyanet, hamiyet libasını giymiş. Esarete hürriyet namı verilmiş. Ezdad, suretlerini mübadele etmişler (Zıtlar, şekillerini değiş-tokuş yapmışlar)” sözüyle dikkat çektiği çelişkiler maalesef dönem dönem yaşanabiliyor.
“Meşru, hakikî meşrutiyetin müsemmasına ahd ü peyman ettiğimden (gerçek meşrutiyetin, bu kelimeyle ifade edilen mana ve değerlerine bağlılık sözü verdiğimden), istibdat ne şekilde olursa olsun, meşrutiyet libası (elbisesi) giysin ve ismini taksın; rast gelsem sille vuracağım” sözü aynı manayı tamamlıyor.
Adalet külâhıyla işlenen zulümlerin, hamiyet kılığına girmiş hıyanetlerin, hürriyet adı verilen esaretlerin, demokrasi görünümlü istibdatların her biri bir tuzak ve aldatmaca.
Ve arkasına gizlendikleri kelimelerle ifade edilen anlam ve değerleri dessasca bozup tahrip ettikleri için daha zararlı ve tehlikeli.
Yaşadığımız süreçte de bunun ibretli örneklerine hep beraber şahit olmaktayız.
Kuvvetler ayrılığını ortadan kaldırıp icrayı da, yasamayı da, yargıyı da, üniversiteyi de, medyayı da, sivil toplum örgütlerini de tek adama bağlayan rejimin “vesayetleri bitiren gerçek demokrasi” olarak sunulması gibi.
Millet iradesinin sadece kendisini seçtiğinde makbul görülüp, sandıktan aksi yönde bir netice çıktığında bin dereden su getirilerek bu sonucun değiştirilmek istenmesi gibi.
Masumiyet karinesi, suç ve cezanın şahsîliği, savunma ve âdil yargılanma hakkı başta olmak üzere en temel kriterlerin çiğnendiği soruşturma ve yargılama süreçleri için “Herşey hukuk içinde yürüyor” denilmesi gibi.
OHAL hukuku da hiçe sayılarak yürütülen OHAL sürecinde yapılanlar için “Teröristler ve darbeciler dışında hiç kimsenin hak ve özgürlükleri kısıtlanmadı” denilip, terörle de, darbeyle de hiçbir ilgisi olmayan on binlerce insanın teröristlik ve darbecilikle suçlanması, tutuklanması ve mahkûm edilmesi gibi.
AİHM’in 2012-19 yıllarında ve özellikle 15-20 Temmuz OHAL sürecindeki uygulamalarla ilgili geri çevirdiği başvurular için “İç hukuk yolları tüketilmedi” gerekçesiyle verdiği kararların “red” diye çarpıtılıp içeriye “Türkiye’nin AİHM zaferi” diye pazarlanması gibi.
Ama bunların hepsi bir yere kadar...