Meslekte Birlik Mali Müşavirler grubu ile yaptığımız Bursa turunda tarihi yerleri gezdik. Ancak rehberin gezi sırasında ısrarla Hıristiyanlıkla ilgili konuları anlatması bizi rahatsız edince, ikaz etmek zorunda kaldık.
GEZİ: Feridun YÜCE
Mayıs ayının ilk Cumartesi günü saat 07.30’da Göztepe’den otobüse bindik. Buradan ve Kartal’dan bize katılan Meslekte Birlik Mali Müşavirler grubundan arkadaşlar ile bütün koltukları doldurmuş olduk. TEM otoyolundan çok rahat bir yolculuk ile devam ederken rehber olan arkadaş programı kısaca açıkladı. Bursa Cumalıkızık köyünde kahvaltı, sonra Gölyazı, bilahare Osmangazi Türbesi ve ahirde Yeşil Türbe ziyaretleri yapılacaktı.
Otobüsteki konuşmalarda hep kiliselerden bahsedildi, İznik Konsil Toplantısı anlatıldı. İznik’in eski adı “Nikea” imiş. Ortaçağ’da en büyük konsil orada toplanmış, önemi oradan geliyormuş. Yüzlerce İncil’den 4 tanesi o konsilde kabul edilmiş. Tevhid inancı bu konsilden sonra kaldırılmış ve teslis inancı kabul edilmeye başlanmış. Ayrıca bu konsilde Hıristiyanlık Doğu Roma’nın resmi dini olmuş. Yine otobüste rehberin anlattıklarından Türkiye’de 4 tane Ayasofya olduğunu öğrendik. Bunlardan biri İzmir, diğeri Trabzon, bir diğeri Rize ve bir diğeri de İstanbul’da – malum büyük cami.- Otobüste bunları anlatan rehber, Ayasofya’nın cami olduğunu kabullenmiyordu. Halbuki Ayasofya, 1934’e kadar cami olarak açık idi.
HURAFELERE İTİRAZ ETTİM
Ben hep hurafe Hıristiyanlık hikayeleri anlatılmasına itiraz ettim. Bursa’da çok mübarek zatlar olduğunu ve eğer bilinmiyorsa anlatmayı talep ettim. Cumalıkızık’ta yaptığımız güzel kahvaltının ardından Apolyont (Manyas) Gölü kıyısındaki Gölyazı’ya yola çıkınca mikrofonu elime aldım, başladım anlatmaya:
Bursa, Osmanlı’ya ilk payitahtlık yapmış şehirdir. İçinde Yıldırım Bayezit’in yaptığı Ulu Cami, Mehmet Çelebi’nin yaptırdığı Yeşil Türbe, Emir Buhari Hazretleri (k.s.), Mevlid’in yazarı Süleyman Çelebi, Orhan ve Osman Gazi Türbeleri, Üftade Hazretlerinin mezarı vb. önemli yerler bulunur. Bursa ne yazık ki Yunan işgali görmüştür. Yunan kumandanı Osman Gazi’nin türbesine tekme atarak “Kalk, Bursa’yı kurtar” diye hakaret etmiştir. İstanbul’da vatan şairi Süleyman Nafiz bunu duyunca “Dokunma!” diye insanı duygulandırıp ağlatan bir şiir kaleme almıştır. Bu arada işgalin Trakya kolunda Yunanlılar bizim Seyitler köyüne de girmiş, babam o zamanlar 5 yaşında kaz güdüyormuş. Yunan askeri kasaturası ile kazların kafasını koparmaya başlayınca, babam elindeki çubuk ile pat pat askere vurmuş. Bir ihtiyar “Gel Karaoğlan, canından olma” diye çekmiş babamı, yoksa az daha Yunan asker babamı da şehit edecekmiş. Her ne ise bizde Rum’a karşı antipati çok eskidir. Yunanlılar Esenköy’de zulümler yapmış, yakın bir köyde camiye Müslümanları doldurup yakmış… İşte bunlar hep antipatimizin kaynağı olmuştur.
ÜFTADE HAZRETLERİ
Bilahare, Üftade Hazretlerinin (k.s.) Üsküdar’daki Aziz Mahmut Hüdai’nin şeyhi olduğunu açıkladım: Aziz Mahmut Hüdai Bursa kadısı imiş. Onun bazı kerametlerini görmüş. Mesela tayy-i mekan kerameti ile bir eskici müridi vasıtasıyla bir fakiri hacca götürüp getirmiş. Hüdai Hazretleri Üftade Hazretlerine talebe olmuş, çiçeklerin bile tesbihatını duyacak, pirinin abdest suyunu göğsünde ısıtacak halleri kazanmış. Üftade Hazretlerinin dergahlarda zikre başlamadan önce okunan şu ilahisi bilinir:
“Hakka âşık olanlar, zikrullahtan kaçar mı?
Ârif olan cevheri, boş yerlere saçar mı?
Gelsin mârifet olan, yoktur sözümde yalan,
Emmâreye kul olan, Hayr ü şerri seçer mi?
Gerçek bu söz yârenler, gördüm demez görenler,
Kerâmete erenler, gizli sırrın açar mı?
Üftâde yanıp tüter, bülbüller gibi öter,
Dervişlere taş atan, iman ile göçer mi?”
ATEŞLİ ODUN
Ardından Emir Buhari Sultan’ı anlattım: Emir Sultan Hazretleri Türkistan piri Ahmet Yesevi (k.s.) Hazretlerinin talebelerindendir. Yesevi Hazretleri ocaktan bir odun alıp uzaklara Anadolu, Balkanlar tarafına fırlatıyor. Odunun düştüğü yerlerde talebelerinin İslam dinini anlatmasını, halkı irşad etmesini emrediyor. Emir Sultan’ın ateşli odunu Bursa’ya düşüyor. Mesela bir başka talebesi Sarı Saltuk’un odunu Balkanlara düşer, o da oradaki halka Müslümanlığı anlatır. Emir Sultan Hazretleri Yıldırım Beyazıt’a Balkanlar’da bir kalenin fethine yardım eder. Yarasını iyileştirir ve kaybolur. Bursa’ya döndüğünde Yıldırım’ın kızına talip olur. Annesi Sultan Hanım kırk çuval altın ister. Emir Sultan müritlerini Nilüfer çayına yollar, oradan kırk çuval çakıl doldurtur. Sonra dua eder ve çakıllar altın olur. Yıldırım, Bursa’ya döndüğünde bir derviş parçası ile kızının nikâhlandığını duyar ve itiraz eder. Fakat damatla tanıştırılınca onun kendisine yardım eden yiğit olduğunu görür, affeder, özür diler ve hürmet eder.
MANYAS GÖLÜNDE KAYIKLA TUR
Yolculuğumuz devam ederken, Somuncu Baba menkıbesine değindim. Somuncu Baba Ulu Cami’nin açılışında Fatiha’yı 7 türlü tefsir eder. Bilahare caminin 8 kapısında görünür. Herkes “Ben gördüm, elini öptüm” der.
Bursa Çekirge’de Mevlid’in yazarı Süleyman Çelebi ayrıca anlatmaya değer büyüklerimizden biridir. Süleyman Çelebi, bir molla “Peygamberlerin en efdali Hz. İsa’dır” diye iddia edince üzülür. Allah’ın inayetiyle Mevlid’i yazar. Yüzyıllarca Osmanlı’da okunur. Mevlid, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) övmektedir. Bir de Karagöz-Hacivat’ın mezarı da Bursa’dadır.
Ben bütün bunların bu şehirde gezerken anlatılması gerektiğine inandım ve mikrofonda bunları anlattım. Gölyazı’ya varınca bir kayık turu ile Manyas Gölü’nü gezdik. Rehberin sürekli Yunan mitolojisini anlatması beni rahatsız etti. Sümme haşa “Tanrı Apollon şöyle dedi, Tanrı Zeus böyle yaptı” vs. şeklinde anlatıyordu.
TÜRBEDE İZDİHAM
Bilahare, Osman Gazi ve Orhan Gazi türbeleri gezildi. Çok izdiham vardı. Tabii Bursa’ya gelip de İskender Kebap yenmeden olmaz. Türbenin karşısında İskender Kebaplar yenildi. Yanında kestane şekeri satan dükkandan şekerler alındı. Ardından otobüsle Yeşil Türbe’ye gittik. Türbe ziyaretinin ardından ikindi namazını eda ettik. O arada yağmur başladı. Otobüsümüze bindik, İstanbul’a dönüş yoluna koyulduk.
REHBERE İKAZ
Yolda rehberimiz Türkiye’nin yedi bölgesinde turistik yerleri anlattı. GAP bölgesindeki Mardin’de kilise, manastır ne varsa, Karadeniz bölgesinde Sümela Manastırı’ndan, Trabzon’daki Ayasofya’dan teferruatlı olarak bahsetti. Ben yine itiraz ettim. Güneydoğu’da, Urfa’da Halil İbrahim (a.s.) dergahını, Balıklı gölü, Hz. Eyüp (a.s.m) dergahını, Veysel Karani’yi (k.s.) hiç anlatmadığını, halbuki bu topluluğa bunları anlatsa şevkle insanların oralara yapılacak olan gezilere katılacağını söyledim.
Hâsılı, kokartlı turist rehberliği sadece Türkiye’nin Hıristiyanlığa bakan yüzünü anlatıyor veya bu rehberlere yalnızca onları ders vermişler. Derslerine iyi çalışmışlar fakat bu anlayış Türkiye’nin aleyhinedir. Yüzyıllar sürmüş Selçuklular, Beylikler, Osmanlı Medeniyeti eserlerini es geçmek istiyorlar. Uyanık olmak lazım.
-SON-