“Biz içince yürürken dünya öylesine değişiyor ki, çocukluğumuzda öğrendiğimiz şeylerde yapılan ufak-tefek değişiklikler değil, büyük değişimler halinde ilerliyor” diyor J. Robert Oppenheimer.
Oppenheimer, Amerikalı fizikçidir. II. Dünya Savaşı sırasında nükleer silâh üretmek için başlatılan Manhattan Projesinin bilimsel başkanıydı. “Atom bombasının Babası” olarak da tanınır.
Zaman devamlı terakkiyi netice verecek şekilde gelişiyor ve değişiyor. Kâinatta bir tekâmül sözkonusu... Çağımız Bilgi (Enformasyon) Çağı’dır. Dünya haber ve bilgileri elektrik hızını da aşarak anında bütün dünyaya ulaştıran elektronik bir ağla birbirine bağlanmıştır. Bu durum “Sanayi Devrimi”nden daha etkin bir şekilde değişimi tetiklemektedir.
**
Bundan sonra yeni sermaye kaynağı maddî değildir; bilgidir. Değer oluşturmak için bilginin emeğe ve üretim araçlarına katılmasıdır. Entellektüel sermaye giderek fizikî sermayeden önemli hale gelmektedir.
Günümüzde bilgisayar programı yazabilecek yeteneğe sahip olan birisi dünyanın bütün gümrüklerinden elini kolunu sallayarak geçebilmektedir. Bilgi ekonomisi diğer bütün maddî servetlerin değerini azaltmaktadır. Egemen gücün yasa ve tüzükleri bu yeni gerçeğe henüz ayak uyduramamıştır.
Ayrıca toprak elde etmek için kanlı savaşlar vermiş olan ulusal devletler fethedilen bu toprakların kârdan çok zarara dönüştüğünü görmeye başlamışlardır. Artık egemen sınırlar içindeki tabiî kaynakların çoğunun yerine zihinde üretilen sentetik maddeler geçmektedir. Bir zamanlar büyük askerî güçlerle korunan sınırlar günümüzde hiçbir kısıtlama olmadan geçmesiyle delik deşik olmuştur.
**
Bu durum Spinoza tarafından şöyle özetlenmiştir: “Devletin amacı insanlara egemen olmak ya da onları korku ile sınırlamak değildir; her insanı o korkudan kurtarmak, kendisine ve komşusuna zarar vermeden tam bir güvenlik içinde yaşatmaktır. Devletin amacı aslında hürriyettir.” Spinoza, René Descartes ve Gottfried Leibniz ile birlikte 17. yüzyıl felsefesinin en önde gelen rasyonalistlerinden biri olarak kabul edilmektedir.
Hürriyete giden yol hiçbir zaman engebesiz değildir. Yol boyunca pek çok geri dönüşler olacaktır. Ancak bütün bunlar insanlığa tecrübe kazandıracak ve U dönüşleri olmayacaktır. Dün evrensel bir ağ yoktu; ama bu gün dünyanın tamamı bunun gücünü anlamaktadır.
1988’de Prag’daki protestocular polise karşı “Dünya sizi görüyor!” diye bağırdıkları zaman bunu çok iyi anlıyorlardı. Ve gerçekten de dünya onları görmüştü.
Kanadalı hukukçu Michael J. O’Neill bunu şöyle ifade eder: “Bu günün dünyası dünün anılarına dayanılarak biçimlendirilemez. Geleceğe giden yolda U dönüşleri olmaz.”
Kaynak: Walter B. Wrıston, Ulusal Egemenliğin Sonu, 1994- İstanbul, s. 5-7.