Bir darbe cuntası, bundan 44 sene evvel (12 Eylül 1980) ülke yönetimine el koydu. Süngü zoruyla partileri kapattı, Anayasa ve Meclis’i fesh etti; ancak, uzun süre süngünün üzerinde oturamadı.
7 Kasım 1982’de yeni Anayasa için referanduma gidildi. Korku ve tehdit yüklü atmosferde, ayrıca tek yönlü bir propagandanın da etkisiyle, o “Darbe Anayasası” için yüzde 92 oranında EVET/KABUL oyu çıktı. (7 Kasım 1982)
Acaba, o zamanlar yüzde 90’ın üzerinde kabul gören 12 Eylül Darbesinden ve “Darbe Anayasası’ndan geriye ne kaldı?
Şayet bugün bir anket yapılsa ve hayatta kalan seçmenlere “O tarihte EVET demiş olmaktan memnun musunuz, yoksa pişman mısınız?” denilse, acaba ortaya nasıl bir tablo çıkar?
Çok kuvvetli bir ihtimalle, EVET-HAYIR oranı o zamana nazaran tam tersine çıkar. Yani, belki yüzde 90 oranındaki seçmen kitlesi bugün için HAYIR tercihinde bulunacak.
Demek ki, Kasım 1982’de yapılan referandum sağlıklı ve güvenilir olmamıştır.
Aynı şekilde, o tarihteki referandum ve seçimler hür, serbest, şeffaf ve demokratik bir atmosferde yapılmamıştır.
Kezâ, devlete ait olan tek Tv kanalından Allah’ın her günü yapılan tek taraflı propaganda, korkutma, yıldırma çabaları, baştan sonra demokrasinin hem ruhuna aykırı şekilde gerçekleştirilmiş, hem de HAYIR tercihinde bulunacak olan seçmenlere açıkça “anarşist, terörist, bölücü, hain…” damgası vurularak, yapılan referanduma gölge düşürülmüştür. Oy pusulasının konulduğu zarfların “yarı şeffaf” olması da cabası…
O günleri yaşayanlar bilirler ki, dünyanın en ilkel toplumlarında dahi bu derece yanlı, tehditli ve göstermelik bir referandum görülmüş değil.
*
12 Eylül Darbecilerinin “sipariş” üzerine hazırlatmış olduğu ayıplı “82 Anayasası”nın habis ruhu, ne yazık ki hâlen de yaşatılmaya çalışılıyor. Defalarca teşebbüs edildiği halde, yeni ve evrensel hukuka uygun bir anayasa hazırlanamadı; yapılan hazırlık çalışmalar da bir türlü sonuca ulaştırılamadı.
Anayasanın birçok maddesinin değiştirilmiş olması da, kanun maddelerine sinmiş-sindirilmiş olan o darbeci ruhu ortadan kaldırmaya yetmiyor.
Yeni bir Anayasa çalışmasını yaklaşık yirmi yıldır gündeminde tutmaya çalışan iktidar cenahı, artık iyice anlaşıldı ki, bu meselede ciddi ve samimi değil.
Yani, mevcut iktidar, insan temel hak ve hürriyetlerine göre bir anayasa değil, tamamen kendi siyasî anlayış ve menfaatine uygun bir anayasa istiyor. Beklenti ve hassasiyetlerinin büyük ölçüde bu noktada temerküz ettiği anlaşılıyor.
Şayet, hür ve demokratik dünyanın tatbik ettiği anayasaya benzer bir anayasanın hazırlanması gaye ve emelinde olsaydı, büyük ihtimalle şimdiye kadar güzel neticeler ortaya çıkmış olacaktı.
*
Tekrar, 44 sene önceki darbe atmosferine dönecek olursak, şunları da eklemek mümkün:
Yurt genelinde sıkıyönetimin ilân edildiği o tarihlerde, maalesef insan hakları bütünüyle rafa kaldırılmış durumdaydı. Keyfilik had safhadaydı. Cunta yönetimi, ülkeyi babalarının çiftliği gibi yönetmeye çalışıyordu. Zamanla, onlar hakkındaki rüşvet, yolsuzluk, usûlsüzlük iddiaları öyle ayyuka çıkmıştı ki, yaranmacılara hazırlatmış oldukları anayasa metninde, kendilerini kanun koruması altına alcak maddeleri bile eklemişlerdi: “12 Eylül Harekâtına katılanlar, hiçbir şekilde yargılanamazlar, cezalandırılamazlar; hatta, haklarına soruşturma dahi açılamaz” gibi, ancak orta çağlarda rastlanılabilecek tedbirleri almışlardı.
“Anayasanın Dibacesi” kısmında da, şöyle ucube bir ifade yer alıyordu: “Bu anayasa, baştan sona ‘Atatürk ilke ve inkılâpları doğrultusunda hazırlanmıştır. Anayasanın hiçbir maddesi, bu ilke ve inkılâpların aleyhinde yorumlanamaz.”
Evet, işte böylesine ilkel bir zihniyetle yapılan darbe ve darbe anayasasını bugün de savunacak olan vatandaşlar var mı, varsa şayet, acaba sayısı ne kadar olabilir? Unutmayın, o tarihteki EVETçilerin HAYIRcılara karşı yürüttükleri kara propagandanın, tarihte misli ve misîni göstermek pek mümkün görünmüyor.