Geçen hafta üzerinde durduğumuz Kemalist tarihçi Cemal Kutay kaynaklı “Teşkilât-ı Mahsûsa” ve Said Nursî ile ilgili yalanlarına dair konular, bir hayli yankı uyandırdı. Beraberinde de, bir dizi soruları sürükleyip getirdi.
Şöyle ki: Ama nasıl olur? Kutay, niçin yaptı bunu? Kimin için yaptı? Bile bile yalana nasıl tenezzül etti? Hedefi, maksadı ne idi? Said Nursî ile hiç görüşmediği halde, nasıl olur da “Emirdağ’a gittim, kendisini ziyaret ettim, günlerce ve saatlerce onunla röportaj ettim” diyebiliyor?
Evet, bütün bunların yalan ve yanlış şeyler olduğu bir bir ortaya çıktı; lâkin, epey de bir tahribat yaptı ve zihinleri ziyadesiyle bulandırdı, ne yazık ki...
Acaba, Üstad Bediüzzaman ne diyor, bu aldanma-aldatma hususunda? Divân-ı Harb-i Örfî isimli eserinde, aynen şunları söylüyor: "Biz ki hakikî Müslümanız. Aldanırız, fakat aldatmayız. Bir hayat için yalana tenezzül etmeyiz." (Age: 39)
* * *
Bu vesile ile birkaç noktanın daha altını çizerek dikkat nazarlarınıza sunmak istiyoruz.
Öncelikle ifade edelim ki, Said Nursî, şayet Teşkilât-ı Mahsûsa üyesi olsaydı ve iddia edildiği gibi “cihad fetvâsı”nı dağıtmak için Libya’ya gitmiş gelmiş olsaydı, bunu gizleme ihtiyacını duymazdı. Hiç olmazsa has talebelerine söylerdi. Ayrıca, mutlaka bunun şahitleri olurdu. Oysa yok, yok yok... Ortada ne bir delil ve ispat var, ne de bir tek şahit. Geri tek şey kalıyor: Yalanlar.
Said Nursî, 1915’te Gönüllü Alay Kumandanlığı yapmış, bunu gizlememiş. 1918-22 yıllarında Dârü’l-Hikmet âzalığını yapmış, asla gizlememiş. Çeşitli gazetelerde yazı yazmış; hiçbirini red veya inkâr etmemiş. Dahası, hemen her vesileyle bunları zikretmekten çekinmemiş, hatta savunmuş.
Bir diğer nokta, 1911’de Şam’dan İstanbul’a gelen Said Nursî, Sultan Reşad’ın Haziran ayında gerçekleşen Rumeli seyahatine Şark Vilayetlerini temsilen katıldı. Aynı dönemde Libya’da yaşanan İtalyan Savaşı’na katılmış olsaydı eğer, şüphesiz bunu da zikreder ve otobiyografisinde herkesin dikkatine sunardı. Tıpkı, Kafkas Cephesi’ndeki hizmetlerini iftiharla anlattığı gibi.
Kaldı ki, Said Nursî, Rumeli Seyahati’nden sonra İstanbul’da fazla durmayarak tekrar Şark’a gider. İtalyan ve Balkan Harpleri’nden kısa zaman sonra patlak veren Birinci Dünya Harbi başlayana kadar da Van’daki Horhor Medresesi’nde talebelere ders vermektedir.
Acaba, o zât Van’da bulunduğu aynı zaman zarfında Libya’da olmasına imkân ve ihtimal var mıdır? Böyle bir seyahatte bulunmuş olsaydı şayet, gerçekte bunu gizlemenin imkânı olmazdı.
Bir diğer nokta şudur ki: Bediüzzaman’ın dostu olan Enver Paşa’nın kurdurmuş olduğu Teşkilât-ı Mahsûsa üyesi olmak ayıp değil, günah değil. Vatan-millet menfaatine o hizmeti canı pahasına yapanları takdir etmeli. Burada ayıp ve günah saydığımız şey, sırf zihinleri bulandırmak için yalan yere yazılan, söylenen şeylerdir.
“Başın öne eğilmesin...”
Kemalist Cemal Kutay’ın yalan ve iftiralarından biri de meşhur şair-yazar Sabahattin Ali (1907-1948) ile ilgilidir. Muhbir Kutay, “22 Aralık 1932’de Mustafa Kemal’in aleyhinde konuştu, propaganda yaptı” diyerek S. Ali’yi ihbar ediyor. İhbarı doğru kabul eden zamanın yargısı, onu önce Konya ve 29 Nisan 1933’te de Sinop Hapishanesi’ne gönderip cezalandırıyor.
En güvendiği kimseler tarafından iftiraya uğradığını anlayan Sabahattin Ali, teessürle şöyle ifade ediyor: Etrafımız o kadar çirkefle dolu ki, temiz kalmak için bir tek çare, kendi dünyamıza çekilmek ve muhitle, hiç olmazsa mânen, alâkamızı kesmektir.
İhbarcılara, daha sonra Nihal Atsız da katıldı ve S. Ali’ye “Komünist” damgasını vurarak şikâyette bulundu... Zorbalar, o insanın peşini hiç bırakmadı. Onu, bir “tetikçi milliyetçi”nin eliyle Kırklareli’de, Bulgaristan sınırında vurup öldürdüler.
Yazımızı, yine Sabahattin Ali’nin Sinop Cezaevinde iken yazdığı ve türkü olarak da okunduğu için çokça meşhûr olmuş bir şiirinden bazı mısralarla noktalayalım.
Başın öne eğilmesin/Aldırma gönül aldırma
Ağladığın duyulmasın/Aldırma gönül aldırma
Dışarda deli dalgalar/Gelir duvarları yalar
Seni bu sesler oyalar/Aldırma gönül aldırma
Dertlerin kalkınca şaha/Bir sitem yolla Allah'a
Görecek günler var daha/Aldırma gönül aldırma