Meseleye neresinden ve hangi açıdan bakarsak bakalım, dünyamız bir sona doğru ve beşer kafilesi de hayat yolculuğunun son istasyonuna doğru hızla yaklaşıyor.
Mukadder akıbet zaten bir kaçınılmaz son olarak önümüzde duruyor da, bunu önceden görüp görememe, yahut fark edip edememe problemini yaşıyoruz, halihazırda.
Ama, hakikaten de kıyametin yaklaştığına dair birçok alâmet belirmiş durumda. İşte, bu mukaddes akıbetin görünen bazı delil ve tezahürleri.
*
Evet, dünyanın ölümünü haber veren maddî ve mânevî işaretler bir bir belirmeye başladı.
İşte, bu işaretlerden bir kaçı.
BİR: Şu ana kadar yapılan ve el altında tutulan nükleer bombalar, hidrojen–kimyasal–biyolojik silâhlar bile, dünyayı harap edecek, arzın dengesini bozacak raddeye varmış durumda.
İKİ: Eski çağlarda kavimleri helâke götüren zulüm ve günahkârlıklar, bu gün yeryüzünü istilâ etmiş, bütün insanlığı ciddî şekilde tehdit eder bir durumda. Hz. Muhammed (asm) ümmetine umumî bir helâk gelmediği için, çığrından çıkan insanlığın başına toptan helâk geliyor, yani kıyâmet kopuyor.
ÜÇ: Gelişen teknoloji, âdeta mu’cize sınırına gelip dayandı. Mu’cize devri kapandı; ancak, teknik icad, buluş ve keşiflerdeki ilerleme o dereceye vardı ki, insan daha ötesini tahayyül edemiyor. Daha ötesi mu’cize olacağından, bu hususta da yolun sonuna doğru yaklaşıldığı kanaati hasıl oluyor. Kaldı ki, teknoloji hayatı kolaylaştırmakla beraber, rahatı, huzuru, sükûnu kaçırıyor, insanı adeta esir alıyor.
DÖRT: Dünyanın fizikî, biyolojik ve ekolojik dengesi ciddî mânâda değişmeye, hatta bozulmaya başladı. Ki, bu yazının ana konusu da budur.
Uzun zamandır konuşulan, tartışılan bu konu hakkında, birkaç yıl evvel Birleşmiş Milletlerden de son derece önemli bir açıklama yapılmıştı. BM'ye bağlı olarak faaliyet gösteren Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından hazırlanan raporuna göre, küresel ısınmanın planktonlardan (*) kutup ayılarına, dünyanın en Güney noktasından en Kuzeyine kadar, yeryüzündeki hemen bütün canlılar üzerinde beklenen ciddî etkisi ortaya çıkmaya başlamış bulunuyor.
Bizim arşiv kaydımızda yer alan AP'nin haberine göre, IPCC tarafından açıklanması beklenen ve 100'den fazla ülke hükümetinin tayin ettiği iki bin civarındaki ilim adamının iştirakiyle hazırlanan raporda, ayrıca şu ifadeler yer aldı: ''İklimdeki değişiklikler, artık tüm kıt'alarda fiziksel ve biyolojik sistemleri etkiliyor. 'Yüzlerce canlı türünün eski yayılma alanları değişmiş, ekosistemler bozulmuş durumda. Dahası, Kuzey ve Güney kutuplarındaki hayvan ve bitkiler dahil, hemen tüm canlı türlerinin hayat tarzlarında çok büyük değişiklikler görülmeye başladı."
*
Bu aktüel bilgilerin yanı sıra, Üstad Bediüzzaman Hazretleri de, bazı risâlelerinde "dünyanın sekerâtı"ndan bahsediyor. (Aşağıda orijinal bir ifadesini okuyabilirsiniz.)
Şimdiye kadar ortaya çıkan işaret ve alâmetler, dünyanın sekerât vaktinin çok yaklaşmış olduğunu gösteriyor.
Dünyayı kirlete kirlete hayatı yaşanmaz hale getiren insanlık camiası, şimdi kara kara düşünmeye başladı.
İnsanlık, öte yandan dünyanın ömrünü uzatmak için, ciddî tedbirler almaya kendini mecbur görüyor. Alınacak tedbirlerle, elbette ki dünyayı daha güzel ve daha yaşanılır bir hale getirmek de mümkün.
Ancak, yine de âkıbetin sekerât–ı mevt ve nihayet kıyâmet olacağı muhakkaktır. İhtiyarlayan insanın ölümü mukadder olduğu gibi, şu fâni ve ihtiyar dünyanın kıyameti dahi mukadder ve muhakkaktır. Boşuna "Dünya fâni" denilmemiş.
Hâsılı, dünyayı güzelleştirmek ve çirkinleştirmemek de çok mühim; ama, asıl mühim olan öbür dünyayı, yani âhiret hayatını mâmur edebilmek.
Bediüzzaman diyor ki:
Şu dünyanın sekerâtını, âyât-ı Kur’âniyenin işaret ettiği sûrette tahayyül etmek istersen, bak: Şu kâinatın eczâları dakîk, ulvî bir nizam ile birbirine bağlanmış; hafî, nâzik, lâtîf bir râbıta ile tutunmuş ve o derece bir intizam içindedir ki, eğer ecrâm-ı ulviyeden (büyük kürelerden) tek bir cirm, kün emrine veya "Mihverinden çık" hitâbına mazhar olunca, şu dünya sekerâta başlar. Yıldızlar çarpışacak, ecrâmlar dalgalanacak; nihayetsiz fezâ-i âlemde, milyonlar gülleleri, küreler gibi büyük topların müthiş sadâları gibi vâveylâya başlar. Birbirine çarpışarak kıvılcımlar saçarak, dağlar uçarak, denizler yanarak, yeryüzü düzlenecek. İşte, şu mevt ve sekerât ile, Kadîr-i Ezelî kâinatı çalkalar, kâinatı tasfiye edip Cehennem ve Cehennemin maddeleri bir tarafa, Cennet ve Cennetin mevadd-ı münâsibeleri başka tarafa çekilir; âlem-i âhiret tezâhür eder. (Sözler: 490)