İstanbul İstibdat Mahkemesi
Meclis'te, İsmet Paşanın 8 Aralık 1923 tarihli teklifiyle "İstanbul İstiklâl Mahkemesi"nin kurulmasına karar verildi.
Gerekçe, yahut bahane olarak da—bir önceki bölümde değindiğimiz—Ağa Han ve Emir Ali imzasıyla yazılan bir mektubun bazı gazetelerde yayınlanması gösterildi.
Meşhûr "Aliler"in denetim ve yönetiminde kurulan ve özellikle Halk Partisi zihniyetine muhalif görünen kimseleri tesbit edip yargılayan bu mahkeme, sayısız mâzlumun canına kıymakta tereddüt dahi göstermedi.
Yakın tarihin karanlık odası
Ankara merkezli olmak üzere, 8–10 kadar vilayette de şubesi bulunan bu mahkemeler, başlangıçta hainler ve kànun kaçaklarını âcilen cezalandırmak üzere faaliyet gösteriyordu.
Cumhuriyetin ilânından sonra ise, bu mahkemeler, daha ziyade "devrim yasalarına" karşı çıkan, çıktığı varsayılan, hakkında şikâyet yahut ihbar bulunan, hatta tek parti zihniyetini paylaşmayan muhalif fikirli kimseleri dahi en ağır şekilde cezalandırmaya, hatta ortadan kaldırmaya yöneldi.
Zamanla Meclis denetiminden çıkan ve sayısız mâsumun da kanına giren bu vahşi kuruluşu, aslında "İstibdat Mahkemeleri" şeklinde isimlendirmek daha doğru ve çok daha gerçekçi (rasyonel) bir yaklaşım tarzı olur.
Zira, İstiklâl Mahkemeleri 1927'de resmî olarak kapatılmış olmasına rağmen, mâsumları idamla yargılayan ve kararları kısa sürede infaz edilen benzeri mahkemeler kurulmuş ve faaliyetleri tek parti döneminin sonuna kadar devam etmiştir.
Dolayısıyla, Cumhuriyet'in ilk 27 yılını içine alan özellikle idam kararlı uygulamalar için "İstibdat Mahkemeleri" tâbirini rahatlıkla kullanabiliriz.
Buna itirazı olanlardan da, evvelâ şu suâllerin cevabını isteriz:
1) 27 yıllık tek parti rejimi döneminde, idam edilen vatandaşların sayısını biliyor musunuz? Hatta, bu yekûn sayı hakkında bir tahminde dahi bulunabilir misiniz?
2) İdam edilen, yahut ağır cezalara çarptırılan vatandaşların suçu neydi? Kim hangi gerekçeyle cezalandırıldı? Bunun bir dökümünü yapmaya istekli, yahut muktedir misiniz?
3) Düşman birlikleri yurdumuzu terk ettiği ve ülkenin barışını, huzurunu tehdit edecek boyutta hiçbir faaliyet sergilenemediği halde, bugün çok komik karşılanan birtakım bahanelerle yapılan sayısız idamlar hakkındaki fikriniz nedir?
Sonuç: Muhataplarımızın, birinci ve ikinci suâle cevap verebileceklerini hiç tahmin etmiyoruz. Üçüncü suâle ise, şimdiye kadar genelde hep "İdamlar iyi olmuştur" dedikleri için, ne yazık ki "ümitsiz vak'a" görünümünden kurtulabilmiş değiller. Dileriz, bir an evvel kurtulsunlar ki, yakın tarihimizi onlarla da rahatça konuşup tartışabilelim.
İstiklâl Mahkemelerinin "Ali kıran baş kesen" kararları
Yukarıda da kısaca temas edildiği gibi, ilk başlarda Millî Mücadeleye karşı gelenleri, işgalcilerle işbirliği yapanları, vatana ihanet edenleri yargılamakla görevlendirilen bu mahkemeler, daha sonra Cumhuriyet'e muhalefet edenleri ve bilhassa "ilke ve inkılâplar"a karşı gelenleri, (hatta, karşı geldiği varsayılanları da) âcilen cezalandırmaya yöneldi.
Sayılamayacak kadar çok insanın canını yakan, pek çoğunu idam ettiren bu mahkemelerin meşrûluğu 90 yıldır tartışılıyor.
Bir umumî kanaat henüz hasıl olmadığı için, aynı tartışmanın bir müddet daha devam edeceği anlaşılıyor.
Mahkemenin "Üç Ali"si
İstiklâl Mahkemeleri, verdiği acımasız ve ceberrut kararları yanı sıra, özellikle üç Ali'siyle de meşhûrdur. Bunlar kısaca Kel Ali, Kılıç Ali ve Necip Ali'dir.
Bu heyete bir de Aydın mebusu Reşid Galip ilâve olundu.
İstiklâl Mahkemelerinin kuruluş tarihi, 31 Temmuz 1922'dir. Kànun no: 29.
Meclis tarafından kurulan ve icrası da yine Meclis tarafından yürütülen bu mahkeme için düzenlenen kànun metni ise, tam tamına 16 maddeden müteşekkil. Bu 16 maddelik kànun metni içinde, bilhassa Kurtuluş Savaşı esnasında asker kaçaklarını, talan ve çete faaliyetinin engellenmesi de yer alıyor.
İstiklâl Mahkemeleri, aynı zamanda gezici mahkemelerdi. Ankara'da faaliyette bulunduğu gibi, İstanbul'a, İzmir'e, Diyarbakır'a, Erzurum'a da giderek faaliyetini aynen sürdürebiliyordu.
Olağan üstü, hatta hukuk üstü yetkilere sahipti. Gittiği yerde, sür'atli şekilde yargılama yapan bu mahkemelerin kararları genellikle kesindi. Yani, temyizi yoktu ve kararın infazı da derhal yapılmaktaydı.
Öyle ki, bazan kişiyi idam eder, sonra yargılar; bazan da ölmüş kişiyi mezarından çıkarttırıp cezalandırırdı.
Son üç yılda yapılanlar
1927'de kapatılan İstiklâl Mahkemelerinin özellikle son üç yılı, daha ziyade şapka ve kıyafet devrimi gibi yeni inkılâplara karşı gelen, M. Kemal'e karşı sûikast girişiminde bulunan (hayalî İzmir sûikastı gibi) ve yeni rejime muhalefet ettiği öne sürülen kişileri cezalandırmakla geçmiştir.
Önemli bir diğer husus, çeşitli yerlerde kurulan ve sayısız insanı cezalandıran bu mahkemelerde görev yapan kişilerin, ekseriyetle hukuk adamı olmaması gerçeğidir.
Hakikaten, bu mahkemeler için tesbit edilen kişilerde, hukuk ehliyetinden ziyade, gaddarlık ehliyeti aranmış ve atamalar da ona göre yapılmış.
Hukuk tahsili yapmış kimselerin vicdan rahatlığı içinde çalışmasına, maalesef daha sonraki dönemlerde de zaman zaman müsaade edilmediği anlaşılıyor. Özellikle darbe dönemlerinde...