Mondros Mütarekesi’nin (30 Ekim 1918) hemen ardından, İngiliz öncülüğündeki işgal kuvvetlerinin donanması İstanbul’a doğru harekete geçti.
İki hafta sonra, İngiliz, Fransız, İtalyan ve Yunan kuvvetlerine bağlı 61 parçalık bir donanma gücü, İstanbul limanına demir atarak karaya asker çıkardı. İstanbul’un kademeli şeklindeki işgali, bu sûretle başlamış oldu.
“Güvenliği sağlama” gerekçesiyle gelen işgalcilere karşı Anadolu’nun hemen her tarafında direniş teşebbüsleri başlarken, aynı işgal güçlerinden destek alan siyasî ve ideolojik ayrılıkçı hareketlere de, bir yönüyle gün doğmuş oluyordu, ne yazık ki...
*
Evet, 1918 yılı Aralık ayı içinde kurulan cemiyetlerin çoğu ecnebi işgalinin karşısında durmak ve mücadele etmek maksadıyla hareket ediyordu..
Ancak, aynı günlerde kurulan cemiyetlerden bir tanesi var ki, kelimenin tam anlamıyla bir istisna teşkil ediyor: Adı “Kürdistan Teâli Cemiyeti” idi.
Resmî kuruluş tarihi: 17 Aralık 1918.
Gariptir ki, Kürt Teâli Cemiyeti’nin resmî olarak kurulduğu aynı gün, Ermenilerin de aralarında bulunduğu 1500 kişilik Fransız kuvveti Mersin’e çıkarma yaparak Anadolu’yu (Tarsus, Adana, Ceyhan, Toprakkale, Pozantı...) işgale başladı.
Yine aynı gün içinde, Hintli sömürge askerlerinin bulunduğu İngiliz kuvvetleri de Mersin’e bir başka cepheden girdiler ve oradan Anteb’e doğru harekete geçtiler.
İşgal kuvvetlerinin bu hareketinden cesaret alan Ermeni komitacılar ise, yurdun çeşitli yerlerinde türlü taşkınlıklarda bulundular. İşte, böyle bir zaman ve zeminde kurulan Kürt Teâli Cemiyeti’nin, İşgal Yüksek Komiserliği’nden bağımsız şekilde hareket etmesi mümkün görünmüyor.
*
Kürt-Teali Cemiyeti’nin kuruluş hazırlıklarına, aslında bir yıl evvel başlanmıştı. Üstelik, kuruluş maksadı içinde siyasî, ideolojik, yahut ayrılıkçı mânâda herhangi bir temâyül görünmüyordu. Daha ziyade, Kürt nüfusunun, büyük sarsıntı geçiren Osmanlı harabelerinin altından sağ-sâlim çıkartılması amaçlanıyordu.
Ne var ki, gerek resmî kuruluş tarihi ve gerekse dışa yansıyan görüntüler, daha ilk günden itibaren bu cemiyetin asıl maksadının dışına çıktığını gösteriyordu.
Şemdinanlı Seyyit Ubeydullah’ın ahfadı, Bedirhaniler ve Babanzâdeler gibi İstanbul’daki Kürt aristokrat ailelerin tahsilli çocukları tarafından kurulan bu cemiyetin üst düzey yetkilileri, kısa sürede İngiliz ve Fransız işgalcilerle haşır-neşir olmaya başladı.
Bu yaptıkları şey sakıncalıydı. Zira, dahilî mesele ne olursa olsun, öncelikle haricî tecâvüzâtı def’ etmek gerekiyordu. Din, vatan ve millet sevgisi bunu gerektiriyordu.
Lâkin, bunlar tam tersini yapmaya koyuldular. Osmanlıyı ihyaya, yahut Anadolu ve Trakya’yı işgalden kurtarmaya azmetmiş olanlarla irtibatını kestiler. Aksine, işgalcileri kendilerine daha yakın görmeye başladılar.
Bu durum, dinî ve millî hamiyete ters düşmekte idi. Esasen böyle olduğu içindir ki, Dârül-Hikmeti’l-İslâmiye âzası olan Bediüzzaman Hazretleri başta olmak üzere, o gün için Kürtleri temsil makamında olan sâir ülemâ ve eşrâf, işgalcilerin dümen suyuna giden ayrılıkçıları dinlemedi, onları desteklemedi, hatta mütecaviz işgalcilere karşı var gücüyle direnmeye ve mücadele etmeye başladı.
Bunun ispatı şudur: Vilâyât-ı Şarkiye’deki bütün Kürt halkı ve onları temsil eden şeyhler, âlimler, beyler, ağalar, Ermeni çetecileri baş tacı etmiş olan Fransız ve İngiliz işgalcilere karşı bilhassa Urfa’da, Maraş’ta, Antep’te yapılan mücadeleye tereddütsüzce iştirak etti.
Ardından, Kürt-Teali Cemiyeti yerine, aynı tarihlerde kurulan Vilâyât-ı Şarkiye Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyeti’nin sözünü dinlediler ve hatta bu cemiyete dahil oldular. Erzurum ve Sivas Kongreleri’ne de bu cemiyetin üyesi olarak katıldılar.
Bilâhare Ankara’da teşkil olunan Millet Meclisi, 1921’de Kürdistan Teâli’nin zararlı bir cemiyet olduğu ve kapatılması gerektiği yönünde karar aldı. Bu kararın arkasında, şüphesiz Kürt kökenli hemen bütün mebusların desteği de vardı.
Son bir nokta: Bu vatanda, ırkçılık manasındaki Kürtçülük hareketleri, özellikle ırkçılık manasındaki Türkçülük hareketlerine karşı daha çok reaksiyoner bir hareket veya misilleme şeklinde gelişip kuvvet bulmuştur.