Bir Nevrûz gününde milyonlarca, hatta milyarlarca insanın dışarı çıkamayıp evlerde hapis kalacağı söylenseydi, buna herhalde kimse inanmazdı.
Ama, işte o acı gerçeği hepimiz gördük, yaşadık ve bütün duygularımızla derinden hissettik. Bundan sonra da hiç unutulacak gibi değil.
Peki, Nevrûz nedir, nasıl bir mânâ ve mahiyete sahiptir? Şimdi bu noktalara bakalım.
* * *
Her yılın 21 Mart günü Nevrûz’dur. Risâle-i Nur’daki tabirle “Nevrûz–u Sultanî”dir. Nevrûz günü ise, “bahar mevsimine işarettir.” (Bkz: Haşir Risâlesi; yani 10.Sözün 10.Sûreti)
Evet, Üstad Bediüzzaman’ın nazarında bahardaki dirilişin müjdecisi olan Nevrûz günü, aynı zamanda “mahlûkatın bayramı”dır. (Muhsin Alev’in hatıratından.)
Konuya, Risâlelerde Nevrûz’un toprak ve tevazu ile olan dolaylı mânâ bağlantısıyla devam edelim.
Nevrûz’un, şüphesiz toprakla ve zemin yüzü ile doğrudan bir münasebeti var. Toprağın da tevazu duygusuyla aynı yönde bir mânâ bağlantısı mevcut. Keza, bu hakikatin sırrına, Nur Risâlelerinde de şahit olmaktayız.
Misâlen, Bediüzzaman Hazretleri, Kastamonu’da iken yazdığı bir lâhika mektubunda, bu hususla alâkalı olarak şu veciz ifadeyi kullanıyor: “Said, tam toprak gibi mahviyet ve terk-i enaniyet ve tevazu-u mutlakta bulunmak şarttır; tâ ki Risâletü’n-Nur’u bulandırmasın, tesirini kırmasın.” (Kastamonu Lâhikası: 18)
Demek ki, son derece güçlü, kuvvetli, bereketli bir unsur olan toprak, aynı zamanda tevazuun da bir nevî göstergesi mahiyetini taşıyor.
Toprakla bağlantılı daha başka ulvî mânâlar ve kudsî hakikatler de vardır ki, bunun da tesirli bir izâhını Mesnevi-i Nuriye’deki bir “İ’lem”de görüyoruz. Şöyle ki: “İ’lem eyyühe’l-aziz! Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan, büyük bir ölçüde tekrar ettiği ihyâ-yı arz ve toprak unsuruna nazar-ı dikkati celb ettiğinden, kalbime şöyle bir feyiz damlamıştır ki: Arz, âlemin kalbi olduğu gibi, toprak unsuru da arzın kalbidir. Ve tevazu, mahviyet gibi maksuda isal eden yolların en yakını da topraktır. Belki toprak, en yüksek semavattan Hâlık-ı Semavat’a daha yakın bir yoldur. Zira, kâinatta tecelli-i rububiyet ve faaliyet-i kudrete ve makarr-ı hilâfete ve Hayy-u Kayyûm isimlerinin cilvelerine en uygun, topraktır. Nasıl ki, arş-ı rahmet su üzerindedir; arş-ı hayat ve ihyâ da toprak üstündedir. Toprak, tecelliyat ve cilvelere en yüksek bir aynadır.” (Age, s. 203)
Ve, düşünün ki, içinde bu mânâ zenginliğini barındıran toprağın canlandığı günlerde evde hapis kalıp dışarı çıkamıyor, kırlarara uzanamıyor ve toprağa basamıyorsunuz. Ne kadar mânidar, değil mi?
***
Şimdi de Nevrûz’un siyasî ve ideolojik sebeplerle yer yer istismar edildiği diğer bazı noktalara değinmeye çalışalım.
Bilindiği gibi, Kuzey Yarımküre’de baharın bir müjdecisi olan İlkbahar ekinoksu (yani gündönümü) yine 21 Mart’ta başlamış oluyor.
Dolayısıyla, bizim coğrafyamızda baharın bir müjdecisi olan “Nevrûz Bayramı” günü, Milâdî takvime göre 21 Mart’a tekabül ediyor.
21 Mart’a denk düşen Nevrûz, sadece Anadolu’da değil, Orta Şark’tan tâ Orta Asya’nın iç bölgelerine kadar uzanan büyük bir coğrafyada çok geniş bir halk kitlesi tarafından asırlardan beri “Bahar Bayramı” olarak türlü şenliklerle kutlanıyor.
Başka türlü niyet, kasıt, yahut yönlendirme olmadığı takdirde, Farsça “yeni gün” anlamına gelen Nevrûz, içinde şu güzelim mânâları barındırır: Baharın başlangıcı. Zeminin tebessümü. Mahlûkatın bayramı. Şenlik günü. Ağaçların, bitkilerin çiçek açmaya, neşv û nemâya başlaması... Nihayet, karların erimeye, suların çağlamaya, çağlayanların coşmaya başladığı mevsimin başlangıcıdır Nevrûz.
Netice itibariyle, meseleye neresinden bakılırsa bakılsın, mânası, mahiyeti ve sair neticeleri itibariyle, Nevrûz hoş, güzel, sevimli, coşkulu mânâlara tekabül eder. Dahası, Nevrûz, asırlar boyunca hep bu mânâ çerçevesinde idrak edilerek kutlanmış...
Nevrûz, mâlum sebeplerle, bu sene buruk ve hüzünlü geçti. İleriki yıllarda, inşallah hakiki mânasına uygun bir şekilde yaşamak ümidiyle.