Osmanlı devleti, Sultan III. Selim ile Sultan 4. Mustafa’nın katledilmesiyle neticelenen 1807-8’deki Yeniçeri hadiselerinin ardından, beş asrı aşan tarihinde yeni bir safhaya girmiş oldu.
Aynı tarih diliminde, iç çalkantılarla beraber, dış gaileler de peşi sıra sökün etmeye başladı.
Bu yeni safhanın ilk etabı, Tanzimat’ın ilânı olan 1839’a kadar sürdü. Daha sonraki safhalardaki iç ve dış sarsıntılar ve bilhassa 93 Harbi denilen Osmanlı-Rus Savaşı (1877-78), Osmanlı tarihçileri tarafından da “Kıyamet-i Suğra”, yani “Küçük Kıyamet” şeklinde tabir ve tavsif edildi.
Şimdi, bu yazının çerçevesi içinde “küçük kıyamet”in ilk etabı olarak gördüğümüz 1808’den sonraki kısmına dair bir özet geçmeye çalışalım.
*
Devlet Merkezindeki sancılanmalar:
Sultan III. Selim ile Sultan 4. Mustafa’nın başını götürmeye sebep olan Kabakçı Mustafa ayaklanmasından kısa bir süre sonra birinci ve ikinci Alemdar Vak’ası yaşandı. Bu hadiseler, “Cedit-Yenilik” patentli olarak tasarlanan ve kısmen tatbik edilen hemen bütün yenilik politikalarının sekteye uğramasıyla neticelendi. İlk etapta karşılaştığı zorluklar ve zorbalıklar karşısında geri atmak durumunda kalan Sultan II. Mahmud, idealinden yine de vazgeçmedi ve yenilik plânlarını tatbik sahasına koymak için uygun bir zaman ve fırsatı beklemeye koyuldu.
*
Mısır vilayeti, merkeze kafa tuttu:
Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa ile çeyrek asır müddetle yaşanan kahredici sıkıntılar başlı başına bir tarihî vukuat değerinde olup, bu gale Osmanlı aleyhinde “Nizip Bozgunu” şeklinde neticelendi. Bu hadisenin izahı, başlı başına bir yazı konusu.
*
Vehhabî isyanları:
Hicaz Bölgesinde zuhur eden ve aralıklı şekilde tehlikeli boyutlara tırmanan Vehhabî gailesi, bilhassa mukaddes toprakları kana bulayarak Mekke ve Medine’nin de huzurunu bozduğu için, Sultan Mahmud’u ayrıca teessür içinde bıraktı. Ara ara bastırılan Vehhabi isyanları, İngiliz siyasetinin desteğiyle, zamanla önüne geçilemez bir hal aldı.
*
Osmanlı–İran gerginlği:
Anadolu’nun Şark tarafında ortaya çıkan bir başka tehlike ise, hayli zor ve sıkıntılı bir zamanda gözlemleren İran kaynaklı işgal ve saldırılardı. İran’daki Kaçar Hanedanı yönetimi, adeta fırsat bu fırsattır diyerek, Bağdat ve Şehrizor’a kadar uzanan Osmanlı topraklarını işgale başladı. Bu sebeple, 1820’de İran’a karşı harp ilân edildi. Harp esnasında, İran tarafında beklenmedik bir vukuat yaşandı. İran ordusu içinde dehşet uyandıran bir kolera salgını baş gösterdi. Çaresiz kalan Kaçar hükümdarı Ali Şah, Osmanlı hükümetinden barış istedi. İmzalanan Erzurum Antlaşmasıyla, İran işgal ettiği yerleri iade ederek eski sınırlarına doğru çekildi.
*
Yunan ayaklanması ve Sırp isyanları:
1821’de başlayan Yunan (Mora, Girit) gailesi, 20 Ekim 1827’de yaşanan Nevarin Faciasıyla had safhaya çıktı. Yunanlılara yardım için bölgeye gelen Birleşik Donanma (İngiltere, Rusya, Fransa), Mora’daki Nevarin Limanında demirlemiş bulunan Osmanlı Donanmasını top ateşine tutarak imha ettiler. Osmanlı Devleti, 1832’de İstanbul’da imzalanan bir antlaşma ile Yunanistan’ın bağımsızlığını resmen kabullenmiş oldu.
Sırplarla yaşanan çatışmalar neticesinde ise, önce (1817) Osmanlı kontrolünde bir “Sırp Prensliği”ni doğurdu; bu prenslik daha sonraki dönemlerde bağımsız Sırp Krallığına (1878–82) dönüşerek, Osmanlı’dan tamamen kopmuş oldu.
*
Osmanlı–Rus Savaşları:
Sultan II. Mahmud zamanına gelindiğinde, Osmanlı Devleti, nisbeten çok daha güçlü bir konuma yükselen Rusya ile savaş halindeydi. 1806’da başlayan bu dönemdeki ilk muharebe, 1812 senesine kadar devam etti. Bu savaş, aynı yılın 28 Eylül’ünde imzalanan Bükreş Antlaşması ile son buldu.
İki devlet arasındaki ikinci büyük savaş ise, 1828–29 yıllarında yaşandı.
Osmanlı, Nevarin’de vuku bulan donanma faciasından dolayı Rusya’dan tazminat talebinde bulununca, iki taraf arasında yeniden savaş çıktı. Bu esnada Yeniçeri Ocağı kaldırılmış ve yeni Osmanlı ordusu henüz tam teşekkül etmiş durumda değildi. Bunu fırsat bile Rusya, büyük bir kuvvetle, üstelik birkaç koldan Osmanlı sınırlarına doğru taarruza geçti.
Kısa sürede doğuda Kars ve Erzurum’a, batıda ile Edirne’ye kadar ilerleyen Rus kuvvetleri durdurmak için harekete geçen Sutan II. Mahmud, Rus tarafıyla şartları hayli ağır olan Edirne Antlaşmasını imzalamak mecburiyetinde kaldı.