Aklı sönmemiş, vicdanı ölmemiş her insan acı çeken birini görünce üzülür.
Sevinçler, neşeler mutluluk bulaştırır tebessüm çiçekleri açmış yüreklere.
Bir zulüm işlendiğini gördüğünde ise, mazlûma şefkât hissini uyandırırken; zalime karşı öfke ve gazap duygularını harekete geçirir. Adaletli bir idareci, âdil bir hâkim, dürüst bir tüccar bütün dünyada sevilir, takdir edilir.
‘BANA DOKUNAN YILAN DA, DOKUNMAYAN YILAN DA YAŞAMASIN!’
İnsanların asırlara ve ülkelere göre değişen adet, an’ane ve gelenekleri olduğu gibi; değişmez hisleri, inançları, istek ve arzuları, korkuları, özlem ve aşkları vardır. Her insan kendi sevinçleri ile sevinip, acılarıyla elem duyduğu gibi, fıtraten medeni olduğundan diğer insanların acı ve sevinçleriyle de alâkadardır. ‘Bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ demez.
BOZULMAMIŞ FITRAT HAKPEREST VE ADİLDİR
Savaş mahallinde ağlayan masum bir yavrunun yüzündeki korku ve acı, cinsiyetine milliyetine bakılmaksızın her insanın vicdanını sızlatır, rikkate getirir. Masumiyet, güzellik, kemal ve mükemmeliyet Bediüzzaman’ın tabiriyle ‘li zatihi mahbubdur’, sebepsiz ve kendiliğinden sevilir.
İstibdadı kaldırmak için cihana Hz. Peygamber (asm) vasıtasıyla vaz’edilen şeriata rağmen bazı insanlar diğer bazı insanlara zulmediyorsa bozulmamış her fıtrat buna karşı çıkar. Eliyle, diliyle önlemeye çalışır. En azından kalben taraftar olmaz, alkışlamaz.
Adalet her yerde, her millette, her ailede ve yapılan her işte güzeldir. Çünkü yerler ve gökler ancak adaletle ayakta durur. Fakat insanlar korku, gelecek endişesi, tamahkârlık, ırkçılık, nemelâzımcılık, yükselme ve şöhret hırsı gibi ‘desise-i şeytaniye’ neticesi adalete sahip çıkmayıp susarsa; boşluk kabul etmeyen kâinat zulüm ve haksızlıklarla dolar. Kâinat Sahibi’nin (cc) kahrını celbeder, musîbetlerin gelmesine, şiddetlenerek devam etmesine, ‘Cehennemin bile kendini parçalayacak hale gelmesine’ kendi hatalarıyla fetva verir.
‘ADALET-İ MAHZA’YI SAVUNMAK YAKICIDIR
Suskunlar diyarında ‘adalet-i mahza’yı savunmak yakıcıdır. Hak yerine; kuvvetin etrafında toplanıldığı zamanlarda ise, ‘adalet-i mahza’yı yaşamaya çalışmak, kor ateşi elinde tutmak gibidir.
Kur’ân çağdaş tefsiri olan Risale-i Nur Külliyatı’nı okuyup, öğrendikleri prensipleri hayata, olaylara, hal ve gidişata tatbik edenlerin adalet-i mahza’yı savunması normaldir, zarurîdir, elzemdir. Normal olmayan bu prensipleri olaylara tatbik etmemek, yok farzetmek, hak yerine kuvvetin yanında yer almaktır. Haksızlık karşısında susmaktır. ‘Ekmeksiz yaşarım; hürriyetsiz yaşayamam’ diyen Üstadlarına -en hafif ifadeyle- saygısızlıktır.
‘KANAYAN BİR YARA GÖRDÜM MÜ...’
Yazımızı Merhum Âkif’in şu muhteşem mısralarıyla noktalayalım:
“Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Kanayan bir yara gördüm mü, yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!”