"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Bize yalan söylediler - 2

M. Said ZEKİ
27 Nisan 2020, Pazartesi

“Şeriat âleme gelmiş, tâ istibdâdı mahvetsin. Her insan fıtraten mükerremdir. Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam.” 

(Bediüzzaman)

Geçen yazıda aynı köyden, yatılı okul ve üniversiteyi kazanan üç köylü çocuğundan bahsetmişti yaşlı amca. Biri ülkücü, biri solcu, diğeri ise Siyasal İslâmcı olan gençlerin hikâyesi devam ediyordu kaldığı yerden:

DAĞA TAŞA KORKU SİNMİŞTİ!

“Dediğim gibi işte evlât, 1980’de ihtilâl olmuştu. İhtilâl olgunlaşsın diye, beklenmişti. 11 Eylül’e kadar durdurulamayan anarşi, ne hikmetse 12 Eylül günü şıp diye durmuştu (!)

Kimileri zindanlarda çile çekmiş, bir kısım gencecik fidan, darağacını boylamıştı. Kalantorların ise tuzu kuruydu. Bir zamanlar deve dişi gibi emsal gösterilen adamların, ne kadar kof olduklarını bize zaman gösterdi. Asıl yozlaşma ve büyük tehlike ise gerideydi.

Demirel’in ‘Konuşan Büyük Türkiye’si çok uzaklardaydı şimdi. Millet o günleri mumla arar olmuştu. Dağa taşa korku sinmiş; kurt ile kuş susmuştu. Yaprak kımıldamıyordu.

Tek taraflı kampanyalarla, “evet” demenin mecburî ve serbest(!); “hayır” demenin ise yasak olduğu bir referandum yapıldı. Bir avuç kahraman, bedelini göze alarak karşı çıkmıştı. Muhalif olan gazete ve dergiler kapatılıyor, dağıtımı engelleniyordu. “Hayır” broşürleri, el altından dağıtılıyordu. (Bu gazetenin ihlâslı ve sadık okuyucuları bunları gayet iyi bilir!)

NE SAĞCIYIM, NE SOLCU...

Partiler kapatıldı. Siyasî yasaklar geldi. Referandum yapıldı. Anayasa ‘ezici’ bir çoğunlukla kabul edildi. İhtilâlcibaşı, cumhurbaşkanı ‘seçildi’. Sonra Özal’ı devreye soktular. Sekülerizm başladı; menfaatçilik, köşe dönmecilik ve değerleri istismar. Semra Özal’ın ‘Haccıma da giderim, viskimi de içerim’ sözü bu zihniyeti özetliyordu. Manevî değerler hoyratça kullanıldı hâsılı kelâm. Daha beterlerini göreceğimizi, nereden bilecektik ki evlât?

“ESKİDEN KUAFÖR MÜ VARDI?”

İhtilâlcibaşı Kenan Evren, “Düşünme! Okuma! Boş ver! Parklarda, sinemalarda el ele dolaş sevdiğinle! Dâvâ da neymiş, ülkü de neymiş?” diyordu gençlere.

Bir taraftan ‘başörtünüzü çıkarın, eskiden tarak mı vardı, kuaför mü vardı?’ diye başörtüsü takmayı yasaklıyor; diğer taraftan ‘ben de hoca çocuğuyum’ deyip Çankaya’da mevlit okutuyordu. En popüler slogan ise ‘ne sağcıyım, ne solcu; futbolcuyum, futbolcu’ ydu.”

- Peki, sen hangi takımı tutuyordun amca?

Ağzımdan çıktıktan sonra patavatsız bir soru olduğunu anladım; iş işten geçmişti. Bereket ki amca, olgunlukla duymazdan gelip anlatmaya devam etti.

KARANLIK ADAMLAR KÖŞEBAŞINDA...

“İhtilâlde bütün fikir akımları, tank paletleri altında bir bir eziliyor; münafıkâne planlar işliyordu. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu’na çok sonraları ‘niçin ayrı parti kurduğu’ sorulduğunda mealen, ‘biz ne kadar mücadele etsek de sonunda bazı karanlık adamlar gelip, bir şekilde tüm köşeleri tutuyor’ demişti. Onun da nasıl öldürüldüğünü, cümle âlem gördü...

Hayatın cefasını birileri çekiyor, sefasını başkaları sürüyordu. Anlayacağın evlât; ölen öldüğüyle, yanan yandığıyla kalıyordu. Herkeste bir hayal kırıklığıydı yaşanan. Halbuki sağın da solun da idealist gençleri, bunlar için mücadele vermemişti!

“SOSYALİZM” DİYE DAYATILAN “PARTİ DİKTATORYASI”

Sol camiadan da çok acılar çekildi evlât. Vatanını, milletini seven pırıl pırıl insanlar vardı içlerinde, karanlık adamlar da... Suret-i haktan gözüken ilim adamları, sözde işçi haklarını savunan sendika patronları, gençleri kışkırtan anlı şanlı kalemşörler ve ellerine silâh tutuşturan şer odaklar vardı.

Memo’yu sormuştun ya evlât! Adı bazı olaylara karıştı. İçeri girdi, çıktı. İdamla yargılandı. Yurt dışına kaçtı. Nazım Hikmet’in bile, ‘sosyalizmin cenneti’ diyerek gittiği Moskova’da; “sosyalizm” diye dayatılan şeyin aslında “bir parti diktatoryası” olduğunu görüp, inkisar-ı hayale uğradığını yazmıştı bir mektubunda.

İNSAN FITRATEN MÜKERREMDİR

Hani Bediüzzaman diyor ya; “İnsan fıtraten mükerrem olduğundan, hakkı arıyor. Bazan bâtıl eline gelir; hak zannederek koynunda saklar. Hakikati kazarken, ihtiyarsız, dalâlet başına düşer; hakikat zannederek kafasına giydiriyor.”

Memo da onlardan biriydi işte. “Yaşasın işçi, emekçi hakları! Kahrolsun sermaye!” diyen devrimci arkadaşlarının, düzenle barışıp bir bir müteahhit olduğunu, sermaye istiflediğini gördü. Kahroldu! Pişmanlık ve vatan hasretiyle hayata küsmüş, ölümü bekliyor şu günlerde.”

***

- Şimdi anladın mı, bize söylenen yalanları evlât?

- Anlar gibi oldum amca. Anlaşılan siz de millet de çok çile çekmişsiniz. Fakat Halis’e yine sıra gelmedi, merak ediyorum.

- Senin sıkılmandan korkarım evlât. Madem merak ediyorsun, onu da anlatacağım inşallah sana. Söz!

Okunma Sayısı: 2920
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı