Cezaevindeki annesinin, babasının yolunu gözleyen bir çocuğun iç paralayan hıçkırıklarına hangi yürek kayıtsız kalabilir?
Oğlunun ya da kızının görüş gününden dönen ihtiyar anne babanın hıçkırıkları ise iç dünyalarındaki zelzelenin sessiz çığlığıdır. Keza eşinin tahliyesini bekleyen, toprak yüzlü kadınların sessiz çığlığı da öyle...
***
Aklı sönmemiş, kalbi ölmemiş, vicdanı bozulmamış her insan, dünyanın neresinde olursa olsun yapılan bir iyilik ve güzelliğe sevinir. Bir bebeğin tebessümü ile içi ısınır, bir güvercinin kanat çırpması, bir derenin şırıltısı, bir gül goncasının rayihası, bir bülbülün nağmesi onu mutlu eder.
MAZLUMUN YANINDA, ZALİMİN KARŞISINDA!
Nerede olursa olsun ve kime karşı yapılırsa yapılsın bir haksızlık ve zulüm de her insanı müteessir eder, öfkelendirir; o zulmü gidermek için gayrete getirir. Vicdan sahibi kişi, haksızların haksızlıklarını ve yanlış icraatlarını alkışlamaz. Bu yüzden itilip kakılsa, kovulup kınansa, yalnızlığa mahkûm edilse bile Hakk’ın ve haklının yanında olmaktan vazgeçmez. Adaleti ayakta tutmak, en zor ve tehlikeli anlarda bile hak ve hakikati haykırmak zor ve fakat şerefli bir davranıştır.
ALLAH İÇİN BİRBİRİNİ SEVMEDİKÇE..
En Sevgili’den (asm) öğreniyoruz ki: “Amellerin en faziletlisi, Allah için sevmek ve Allah için nefret etmektir. Kişi sevdiğiyle beraberdir.
Birbirinizi sevmedikçe kâmil mü’min olamazsınız.
Biriniz bir kardeşinizi seviyorsa, bunu ona bildirsin. Bu aranızdaki muhabbeti arttırır.
Allah, insanlara karşı merhametli olmayanlara merhamet etmeyecek.’’
Eşimize, çocuğumuza, dostlarımıza onları sevdiğimizi söyleyelim, sevgimizi onlara hissettirelim. Unuttuklarımızı hatırlayalım, hediyelerle gönüller yapalım. Darda olanların yardımına koşalım. Gecikmeden, geciktirmeden...
Zira ömür çok kısa. Sevginin sadece bu kısacık ömre mahsus olmadığını, dünya ve ahireti de kuşattığını unutmadan... Muhabbet ve adalet güzel bir ibadettir. Mü’min kardeşinin başına gelen musîbete sevinmek; hatta ‘oh olsun, daha beter olsun’ demek iman ve muhabbetle bağdaşmaz. Ceza verirken bile âdil olmak zorundadır.
MERHAMET ACITMAMAKTIR!
Adalet; her şeyin yerli yerinde olmasını, herkese hakkının verilmesini ve haksızlık yapanların cezalandırılmasını ister.
Adalet terazisinin hassas uygulandığı bir ülkede; hakkında kesin bir mahkûmiyet kararı verilene kadar herkes masumdur.
Hiç kimse düşünce ve inancından dolayı cezalandırılamaz. Tutuklama sadece âcil ve belli durumlarda uygulanan bir tedbirdir. Bir cezalandırma yöntemi değildir. Asıl olan tutuksuz yargılamadır.
Unutmayalım ki merhamet, acımak değildir. Merhamet acıtmamaktır!
HAMİLE VE BEBEKLİ KADIN TUTUKLANAMAZ!
Anayasa’nın 19. ve AİHS’nin 5. maddelerine göre “hamile ve altı aydan küçük bebeği olanların tutuklanması yasaktır”.
Birleşmiş Milletlerin, İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nde ve Uluslararası İnsan Hakları Sözleşmeleri’nde;
Herkesin, bu metinlerde yer alan hak ve hürriyetlerden ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka görüş, ulusal ya da toplumsal köken, mülkiyet, doğuştan veya başka durumdan kaynaklanan ayırımlar dahil, hiçbir ayırım gözetilmeksizin yararlanma hakkına sahip oldukları açıkça vurgulanmıştır.
Sevdiklerinin yolunu gözleyenlerin, bir an önce adaletle buluşmaları her kesime huzur verecektir.
EY ADALET BİZE DOĞRU GEL!
Füruğ Ferruhzad bir duâ gibi fısıldayarak yalvarıyor:
(...)
“İçimizde hiç kimse bilmiyor;
Ne kadar vakti kaldığını
Hasat zamanı geçti, yaz artık bitmek üzere
Ve bir kurtuluş bulamadık.
Güvercinler gibi bağrışıyoruz adalet için
Ama kimse duymuyor bizi.
Ve karanlıkta, ışığı bekliyoruz.
Ey sen, sevginin gücüyle taşan nehir,
Bize doğru gel,
Bize doğru gel!..”a