"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Şâirler istibdadı alkışlar mı?

M. Said ZEKİ
25 Ocak 2021, Pazartesi
“Çok âlim ve şâirler, zamanlarında büyük hâkimleri ifrat ile sena etmişler. Halbuki o hâkimlerin çoğuna müstebid nazarıyla bakıyorsun? Demek iyi etmemişler.”

Münâzarât’ta geçen bu ifade dikkatimizi çekti. Avamın müstebitleri alkışlaması bir derece anlaşılabilirdi de; âlimlerin, şâirlerin ve aydınların alkışlaması çok ilginçti. Halbuki ‘ilim erbabının ve sanatçıların devlet kapısına gitmesi değil; devlet adamlarının, ilim ve sanat kapısına gelmesi beklenir’di.

VİCDAN ZORBALIĞA KARŞI

Adalet, hürriyet ve istibdadın mücadelesi, insanlık tarihi kadar eskidir. Her dönemde vicdan, zorbalığa karşı çıkmış; aydınlar -Sokrat’tan İmam-ı Âzam’a, tâ Bediüzzaman’a kadar- her dönem, istibdada dikkat çekmiş ve ömür boyu mücadele etmişler. Münâzarât’tan takibe devam ediyoruz:

“Şâirlerin büyük kısmı kasîdelerinde, çok müellifler kitaplarının dibacelerinde, zamandan şikâyet ve dehre itiraz ve feleğe hücum etmiş ve dünyayı ayak altına alıp çiğnemişler. Kalp kulağıyla ve akıl gözüyle dinleyip bakınca, görüyoruz ki: Bütün itiraz okları, mazinin muzlim/karanlık perdesine sarılan istibdadın bağrına gider. Ve işitiyoruz ki; bütün vaveylâlar istibdat pençesinin tesirinden gelir.

Geçmiş dönemlerde gerçi istibdat görünmüyordu ve ismi belli değildi; lâkin herkesin ruhu istibdadın manasıyla zehirlenir ve bir zehir atanı bilirdi. Bazı kuvvetli dâhîler nefes aldıkça derin bir feryad koparırlardı. Fakat akıl onu güzelce tanımazdı. Çünkü karanlıkta ve toplanmamış idi.”

Sonra bir şiir yolculuğunda gördük ki: Kasîdeler, zamanında sultanın cesaretinin, adaletinin, cömertliğinin, zekâsının, bilgeliğinin propagandası idi. Bir cimriyi cömert, bir zalimi merhametli, elini kılıca dokundurmayan birini, en büyük kahraman diye tarif eden kasîdeler de az değildi.

ŞÂİRİN HİLESİ (!)

Şâir medhiyye bölümünde, yüksek makamlarda bulunan kişinin, o makamın gerektirdiği erdemlerin en yücesine sahip olduğunu söyler. Böylece onu övmüş, fakat lâtif bir hile ile, diğer taraftan o erdemlere gerçek anlamda sahip olmaya teşvik etmiş olurdu.

Çünkü karşılığında aldıkları para veya mal şeklindeki ‘câize’lerin salt bu övgü bedeli olduğunu söylemek; hem şairlere haksızlık, hem de önemli tarihî şahsiyetleri lâyık olmadıkları sıfatlarla övülmekten hoşlanan bir budala yerine koymak, onlara iftira etmek olur. Bu siyasetteki ‘muktesit mesleğe’ daha uygundur.

“GÜNEŞ KASÎDESİ”

Bursalı Ahmet Paşa tarafından yazılan ve “Güneş Kasîdesi” olarak bilinen şiir, Fatih Sultan Mehmed’e sunulmuştur. Şair önce güneşi yüceltmiş, sonra da onu hükümdara göre değersiz bir zerre konumuna düşürmüştür. Günümüz Türkçesine ve düz yazıya çevrilmiş birkaç beytine göz atmak bunu görmek için yeterlidir.

“Doğu hükümdarı olan güneş, felek kubbesinde tahtını kurdu ve turuncu elbise ile nurdan taç giydi. (Beyit-1)

‘Hakkın gölgesi olan Sultan Mehmed Han ki onun eşiği toprağının her zerresinde de öyle bir güneş vardır. (17)

O yedi mutluluk ikliminin padişahıdır ki ayağının bastığı toprağın cevherini güneş başına taç edinmiştir. (19)

Âlemin gözünün nûru, kâinatın gözü ve kandili sensin ki, güneş, yüzünün nurundan ışık umar. (21)

Adaletinin gölgesi hangi memleketi aydınlatsa oralarda güneş zerreden küçük ve değersiz görülür. (39)” (Mehmed ÇAVUŞOĞLU, TÜRK DİLİ. Aylık Dil Dergisi. Sayı: 415. 416. 417 Temmuz, Ağustos. Eylül 1986)

BİR MİLLETİN BÜTÜN GÜZELLİĞİ BİR KİŞİYE...

Bediüzzaman’a göre de; bu âlim ve şâirlerin niyetleri, “Ümerayı (idarecileri) seyyiattan (zulüm ve yanlışlıktan) lâtif bir hile ile vazgeçirmek ve onlara hasenat arkasında müsabaka için garip bir bahşiş-i şâiraneyi ortaya koymaktı...

Lâkin kaside ve bazı te’liflerinde büyük bir kavmin mehasinini manen yağmalayıp bir müstebide vererek ve ondan gösterdiklerinden, şu noktadan bilmeyerek istibdadı alkışlamışlar. Demek niyette iyi etmişler, lâkin amelde yanlış gitmişler.”

“HEY ÂŞIK EFENDİ!”

Şâir, ifrata kaçarak bir aşık gibi, her şeyi sevdiğine feda eder. Yahut mahbubunu yüceltmek için başkalarını tenzil ve mânen zemmeder ve hürmetlerini kırar.

“Güneş mahbubumun hüsnünü görüp utanıyor; görmemek için bulut perdesini başına çekiyor” diyen bir şâiri Bediüzzaman lâtif bir şekilde ikaz eder: “Hey âşık efendi! Ne hakkın var, sekiz İsm-i Âzamın bir sahife-i nuranîsi olan güneşi, böyle utandırıyorsun?” (Mektubat, s. 35)

Okunma Sayısı: 1791
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı