İnsan, kâinatın en üstün, en akıllı, en değerli varlığıdır.
Aklını kullanarak durmadan yeni icatlar, buluşlar yapmakta, bilimde, sanatta, fende, tıpta daima yeni gelişmelere imza atmaktadır. Ne var ki, bütün bu başarılara rağmen gözle görülemeyen mikroplara yenik düşmesi ve acziyeti, değişmeyen bir kaidedir.
Risale-i Nur’da umuma gelen musîbetlerin, yine umumun yani toplumun büyük bir kısmının hatalarından ileri geldiğine dikkat çekilmiştir. Depremler, tufanlar ve salgın hastalıklar gibi. Bugün de Çin’de ortaya çıkan “corona virüsü” adlı bulaşıcı hastalık, çağımızdaki ulaşım hızını da düşünürsek sadece bulunduğu bölgeyi değil bütün dünyayı tehdit ediyor. Elbette bu hastalık da bir tesadüf değildir, sebep ve hikmetleri vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de bahsedilen isyan eden, zulmeden kavimlerin yaşadığı felâketleri düşündüğümüzde, çeşitli âyetlerde zikredildiği gibi insanların başlarına gelen bütün musîbetler bizzat kendi elleriyle yaptıklarının karşılığıdır. ”Biz, halkı zâlim kimseler olan şehirlerden başkasını helâk edici değiliz.” (El Kasas 59.)
Bediüzzaman Hazretleri’nin yaşadığı yıllarda gördüğü ölümcül hastalıkları, toplumsal hastalıklara atıflar yaparak ilişkilendirmesi manidardır. Meselâ, “İstanbul siyaseti, İspanyol hastalığı gibi bir hastalıktır. Fikri hezeyanlaştırır” 1 demektedir. 1. Dünya Savaşı yıllarında İspanya’da ortaya çıkan ve başka ülkelere de yayılan bu hastalık 25 milyondan fazla kişinin ölümüne yol açmıştır. Üstad da İstanbul’un o yılllarda içinde bulunduğu siyasî durumunu, halkın her kesimine yayılan siyaset hastalığını, İspanyol hastalığı kadar tehlikeli ve manen ölümcül bulmaktadır.
Yine manevî boşluğun yeryüzüne yayılma tehlikesini de “veba, taun” denen hastalıkla örneklendiriyor. “Dünya, büyük bir manevî buhran geçiriyor. Manevî temelleri sarsılan Garb cemiyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taun felâketi, gittikçe yeryüzüne dağılıyor.” 2 Orta Çağ’da “kara ölüm” olarak bilinen veba’dan kısa sürede Avrupa’nın % 60’ı ölmüştür.
Milletlerin, toplumların içine giren bir diğer ölümcül hastalık da ümitsizliktir. “Yeis, ümmetlerin, milletlerin seretan denilen en dehşetli bir hastalığıdır.” 3 Yani ümitsizlik de bir kanser hastalığının bünyeye girip dişten tırnağa, organlardan kemiklere kadar yayılması gibi bütün bir topluma yayılarak manen öldürebilir.
“Asıl musîbet dine gelen musîbet” olduğu için, bizi asıl öldüren hastalıklar da bizi mânen öldüren, ahiretimizi tehdit eden hastalıklardır. Dinsizliğin, haramların ve günahların bir salgın gibi topluma yayılmasıdır.
Dipnotlar:
1- Sünûhat, s. 157-158.
2- Tarihçe-i Hayat, s. 543-544.
3- Hutbe-i Şamiye, s. 249.