ABD’nin Afganistan’dan çekileceğini açıklamasıyla birlikte, Taliban’ın hızlı ilerleyişi, AB’nin savunma ve güvenlik politikası karar alıcılarının da muhtemelen beklemediği bir durumdu.
Hatta Taliban’ın Kabil’i ele geçirmesinden birkaç hafta önce, gelişmelerin farkında olan Almanya’nın Kabil Büyükelçiliği’nin Berlin’den Alman personelin tahliyesi için hazırlık yapılması talebinin kabul edilmediği ileri sürülüyor. Ancak Taliban’ın Kabil’e girmesinden sonra, Alman personelin hava yoluyla tahliyesine başlandığı belirtiliyor.
AB temelde kolektif anlayış, ortak ben, kaynakların bir araya toplanarak paylaşılması vb. ortaklık hedefleriyle kurulmuş bir yapıdır. Fakat AB’nin, daha sonra toparlamış olsa da Covid-19 salgını başlangıcında gösterdiği ortaklıktan uzak anlayışın, kendisini Afganistan hususunda bir kez daha gösterdiği iddia ediliyor. Böylece salgın hastalık veya Avrupa’nın güvenlik politikası gibi âcil durumlarda pratikte sorunlar olduğuna ihtimal veriliyor.
Korona salgınının etkisi devam ederken, AB içerisinde Taliban hakkındaki güvenlik konusu gündeme gelmiş ve bunlara ek olarak Afgan mültecilere yönelik nasıl bir politika izleneceği hakkındaki krizle karşılaşılmıştır.
Başta Almanya olmak üzere AB üyesi ülkelerin iç savaştan kaçan Suriyeli mülteciler örneğiyle bir daha yüzleşmek istemedikleri bildiriliyor. Alman Federal İstatistik Bürosu’nun 2019 yılı verilerine göre, Almanya’da 843 bin Suriyeli göçmen bulunuyor. Her ne kadar belirtilen istatistik, Türkiye’deki mülteci oranıyla kıyaslanamayacak olsa da, Almanya açısından büyük bir rakam şeklinde veriler sunuluyor.
Bununla birlikte Taliban’ın 15 Ağustos’ta Kabil’i ele geçirmeden önce, AB liderlerinin sınır kapılarını kapatmaya hazırlandıkları da cabası.
AB üyesi ülkelerden Avusturya, Belçika, Danimarka, Almanya, Yunanistan ve Hollanda içişleri bakanlarının 5 Ağustos tarihli bir mektubu söz konusu. Mektupta, AB yürütme organı Komisyon’a “mültecilerin sınır dışı edilmelerinin devamını sağlamak için Afgan hükümetiyle görüşmeleri yoğunlaştırma çağrısı” yaptılar. Ayrıca mektupta, bakanlar “Afganistan’a hem gönüllü hem de gönüllü olmayan geri dönüşlerin âcil ihtiyacını” vurguluyorlar. Birde “geri dönüşlerin durdurulmasının yanlış olacağı, böyle bir durumda daha fazla Afgan mültecinin AB topraklarına gelmek için evlerini terk edebilecekleri” ihtimaline yer veriliyor.
Mektuba karşılık, ismi zikredilmeyen bir AB yetkilisinin “göçmen krizinin yakınında değiliz. Avrupa büyük bir Afgan göçmen tehdidi ile karşı karşıya değildir. Ancak yarım milyon Afgan’ın komşu ülkelere gideceğini tahmin ediyoruz” şeklindeki açıklaması dikkat çekiyor.
Diğer taraftan Alman Şansölyesi Angela Merkel “Afganistan’da Almanya’nın destek personeli, insan hakları aktivistleri ve risk altındaki başkaları da dahil 10 bin kadar Afgan’ın tahliye edilmesi gerektiğini” ifade etmişti. Merkel’in yerine gö- revi devralması planlanan Hıristiyan Demokrat Birliği Genel Başkanı Armin Laschet ise, 16 Ağustos’ta Merkel’in aksine, “Almanya’nın Afgan mültecileri kabul etme sözünü reddediyor.” Birde Laschet, “Almanya’nın, ihtiyacı olan herkesi alabileceği sinyalini şimdi göndermemiz gerektiğine inanmıyorum” beyanıyla Merkel’den farklı düşündüğünü ortaya koyuyor. Laschet açıklamasında son olarak “2015 yılından farklı şekilde, bu kez yerinde insanî yardım sağalamaya odaklanılması” gerektiğini ve “Afganistan’dan çoğu insan komşu ülkelere kaçacaktır. Dolayısıyla uluslar arası toplum, komşu ülkeleri desteklemeli ve insani felaketin hafifletilmesine yardımcı olmalıdır” görüşüyle mültecileri AB’de istemediğini belirtiyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron da, kendisine ait “@EmmanuelMacron” isimli Twitter hesabından 16 Ağustos’taki konuşmasında mültecilere değiniyor. Macron konuşmasında “kendimizi, onları tehlikeye atacak ve her türlü kaçakçılığı besleyecek düzensiz göçlere karşı öngörmeli ve korumalıyız” ifadesini kullanıyor.
AB Komisyonu Başkanı Von der Leyen de, Yeni Asya’nın 21 Ağustos’taki haberinde “Taliban ile siyasi temaslarının olmadığını, Taliban’ı tanımadıklarını, çocukların ve kadınların haklarını inkâr eden bir rejime bir Avro bile vermeyeceklerini, ancak Afgan mültecileri kabul eden ülkelere yardım yapmaya hazır olduklarını” vurguluyor.
AB’nin kurucu iki büyük ortağı Almanya ve Fransa’nın mülteciler konusundaki görüşleri önem arz ediyor. Buna diğer AB üyelerini de ekleyince, mültecilerine yönelik tutum netleşiyor.
Avrupa’da ABD’nin çekilme hususunda NATO, AB üyelerinin ve ABD Başkanı Joe Biden’ın bile ayrıntılı bir şekilde bilgilendirilmediği eleştirileri de getiriliyor.
Bundan dolayı eski ABD Başkanı Donald Trump’ın ileri sürdüğü, Avrupa devletleriyle “stratejik özerklik” ve Biden’ın vaatlerinden olan “ABD-Avrupa arasında transatlantik ilişkilerin geliştirilmesi” girişimlerinde şu an için ilerleme kaydedilmesi pek mümkün görünmüyor.
Batılı güçlerin Afganistan’dan çekilmesi ile, ABD-AB arasındaki “transatlantik ittifakın siyasî, güvenlik ve ahlaki” açılardan “savunmasız ve zayıfladığına”na ihtimal veriliyor.
Kimilerine göre Afganistan’da, Batılı güçler hedeflerine ulaşamadı. Yani ABD ve Avrupa, Afganistan’a demokrasi, barış, refah, hukuk ve güvenlik ihraç etmede başarısız oldu. Kimilerine göre de hedefler, şekil ve muhteva değişikliğine uğradı. Ortadoğu’da ABD merkezli neo-conların, Avrupa’da da neo-liberallerin yeni bir “istibdat libası” giymeye çalıştıkları yorumlanıyor.