İsrail 7 Ekim 2023’ten beri Gazze işgalini devam ettirirken, savaşı Lübnan’a doğru genişletmeye yöneliyor.
İsrail yıllardır Lübnan’da konuşlu durumda ve Hizbullah’tan tehdit algıladığı iddiasında. İsrail ve Hizbullah arasındaki son savaş, 2006’da 34 gün sürmüştü.
Hizbullah, İsrail’in Gazze’yi işgali sırasında Hamas’la dayanışma içinde, İsrail’e karşı konumlandı. Fakat Hizbullah başlangıçta, Hamas gibi İsrail’e karşı top yekün bir savaşa da girişmedi. Hizbullah bu süreçte, silahlı tepkisini İsrail hedeflerine sınırlı miktardaki roket saldırılarıyla göstermişti. Ardından Gazze ve Lübnan ateşkesi de tartıştı. Böylece Hizbullah’ın, Filistin meselesinde başlıca aktörlerden biri olma veya bölgede etkinliğini arttırma vb. amaçladığı muhtemeldir.
Ayrıca Hizbullah’ın, roket ve hava unsurlarıyla kademeli arttırdığı saldırılarını giderek yoğunlaştırarak, İsrail güçlerini yıpratma/zayıflatma stratejisini benimsediği görülüyor. Ancak İsrail istihbaratı, hava gücüyle Ekim 2023 ile Eylül 2024 arasında, Hizbullah’ın İsrail’e gerçekleştirdiği saldırılara neredeyse dört katıyla cevap verdi. Yani Hizbullah’ın tehdidi/caydırıcılığı, İsrail’i Gazze’de durdurmaya yetmedi.
Hatta Beyrut ve Tahran’da 31 Temmuz’daki suikastler, Ortadoğu’daki sert söylemlerin yerini savaş tehlikesine bıraktı. Önce Beyrut’ta Hizbullah’ın üst düzey komutanlarından Fuad Şükrü, sonra İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ın yemin töreni için Tahran’a giden Hamas Siyasî Büro şefi İsmail Haniye’nin suikastla öldürülmeleri bölgedeki kırılganlığı daha da yükseltti (Yeni Asya, “Haniye Sonrası Durum”, 07.08.2024).
Birde Hizbullah lideri Hasan Nasrallah’ın 10 Temmuz 2024’te “Gazze’deki muhtemel ateşkesin, Lübnan’daki çatışmaları da sonlandıracağını, ancak Gazze’deki ateşkes sonrasında İsrail’in Lübnan’ın güneyine saldırması hâlinde buna tolerans göstermeyeceklerini” beyan etmesi, Lübnan’daki olası bir ateşkes, Gazze için düşünülen ateşkesle ilişkilendirmesine yol açıyor. Nasrallah’ın beyanı “Gazze’de ateşkes yapılmadan, Lübnan’da ateşkes yapılmaz” anlamında yorumlanıyor.
Lübnan’da geçtiğimiz günlerdeki çağrı cihazları, telsizler vb. elektronik cihazlar üzerinden yapılan siber patlamalar/saldırılar, Lübnan’daki çatışmalarda yeni bir aşamaya geçildiğini gösteriyor.
Diğer taraftan nüfusundaki mezhebi ve etnik heterojenlik, Lübnan’ı tarih boyunca dış müdahalelere karşı açık hale getirmiştir. İç gelişmeleri ise bölgesel ve uluslararası ortam şekillendirmektedir. Lübnan 1975 öncesi “Ortadoğu’nun İsviçre’si” ve 1990’dan sonra “Ortadoğu’nun Singapur’u” olarak adlandırılmaktaydı. Ancak Lübnan coğrafyasında 1978, 1982, 1993, 1996 ve 2006 yıllarında yaşanan suikastlar, iç çatışmalar ve savaşlar ülkenin gelişimini ve istikrarını olumsuz etkilemiştir. Lübnan iç çatışmaların yanında bir de Suriye, İsrail, İran ve Batılı güçler arasında mücadele sahası oldu (Yeni Asya, “Lübnan Seçimlerini Anlama Kılavuzu-1”, 16.04.2018). Ayrıca Lübnan 2018’den bu yana ekonomik açıdan iflas etmiş ülke görünümünde (Yeni Asya, “Lübnan’a Kim Yardım Edecek?”, 21.07.2020). Dolayısıyla Lübnan halkının, İsrail-Hizbullah çatışmasının savaşa dönüşmesine istekli olmadığı ve İran’ın da ABD’nin içine çekilecek bir savaşa mesafeli durduğu kuvvetle muhtemeldir.
Tel-Aviv’in, masada Lübnan’a kara harekatı düzenlemeyi değerlendirdiği ileri sürülüyor. Fakat bu seçeneğin yıllarca süreceği, etkin olamayacağı tahminler arasında. Hizbullah ise, mevcut roket/füzelerini kullanarak İsrail’i yıldırma stratejisinde. Yine de hava hâkimiyetine sahip İsrail’in, arabulucularla Hizbullah’a geri adıma da zorlaması muhtemeldir.