Karşımızda iki tip insan vardır: Biri aşırılıklarla doludur. Diğeri, hissizliklerle…
Tabi, her bir insanda çeşitli farklılık gösteren davranışlar vardır. Bunun ortası, vasat denilen orta yol ve istikamet yoludur. Bu davranışların tezahürlerini her ortamda görebiliriz. İş hayatında, memuriyette veya cemaatlerde.
Yıllarca omuz omuza verdiğiniz kardeşiniz bir anda size küser hale gelebilir. İfrat etmiştir. Kendi siyasî kanaatini davranışlarına yansıtır. Risalelerdeki bunca tahşidata rağmen hata yapmıştır.
Bir de, tefrit meşrepliler vardır. Arkadaşının ne hastalığı, ne de sevinci ile ilgilenir. Böylesine çevresi ile ilgisi olmayan insanlar vardır. Bu anlayış, asrın büyük bir hastalığıdır.
İstikamet ve “kavli leyyin” yolunu seçenlerin hallerine hayran kalırsınız. Onlar merttir. Vicdanlıdır, insaflıdır ve hamiyetlidirler. Hem çevresine hem de İslâm’ın maruz kaldığı tehlikelere karşı duyarlıdırlar.
Bunlara “Nur Talebesi” denir. Onlarda sahabi meşrebi vardır. İfrat ve tefritten dolayı vartalara düşenleri görürüz. Bir zaman, birtakımkardeşlerimizle muhabbet ediyoruz. Onlardan bazıları siyasetten bir takım beklentiler içinde idiler. Çok heyecanlı idiler.
Ben onlara dedim: ”Ben o zamanlar bulunduğum ilde siyasetle ilgilendim. Böyle yüksek beklenti içinde olmayın. Bunlar siyasidirler, bir takım beklentileri vardır. Bizler Nur Talebesiyiz. Onlar kendi menfaatine muhalif şeyleri yerine getirmezler.”
Onlardan biri itiraz etti ve beklentilerinde haklı olduğunu ileri sürmeye devam etti. Ben onları teskin etmeye çalıştım.
Bu arkadaşlar ifrat meşrepli idiler. “Sonra sükûtu hayale uğrarsınız” diye onlara meseleyi anlatmaya çalıştım. Sonra, hadiseler cereyan ettikçe söylediklerimi anladılar.
Ve arkadaşlar başka başka yollara girdiler. Hatta hizmetimizden de ayrılanlar oldu. Onun için Bediüzzaman, “İfrat tefrite sebep olduğu için daha muzırdır” demiştir.
Her şeyi olduğu gibi değerlendirmek en iyisidir. Bu dengeyi muhafaza edemeyen nice insanlar, arkadaşsız kalabilirler. Orta yol peygamber yoludur.