Bir adam iman, Kur’ân hizmetinde bulunurken evvelâ mü’min, muvahhid Müslüman ve tahkikî iman ve mertebelerini tavır, hal ve sükûnetinde takınır, yapmaya çalışır, bu hallere girer veya girmeye çalışır.
Hal böyle iken kızmıyor, nefret etmiyor ve işine, kudsî işlere devam ediyorsa ahmaklığından dolayı değil.
Her türlü baskı ve haksızlıklara karşı iyilik tavrını takınabiliyorsa geri zekâlı olduğundan dolayı değil.
Eğer böyle bir adamın sessizliği iman, Kur’ân hizmetinde hâkimse gürültü ve patırtıdan korktuğundan dolayı değil.
Şöyle bir bakıp hizmet adamının disiplinli olması, kurallara uyması ve hiç şahsî menfaatlerine göre hareket etmemesi geleceğini düşünmesinden dolayı değil.
Ekonomik, malî sıkıntılarla karşılaşsa bile iktisata devam etmesi, israf etmemesi yokluktan ve darlıktan değil.
Kimseye iç çektirmemesi, bunun için devamlı kendinin iç çekmesi Allah’ın ikramen verdiği havanın, oksijenin kıtlığından değil.
Güldüğü zaman karşısındaki adamın mutlu olacağını bilerek gülmesi, kendisi için gülmeyi bilmediğinden değil.
Sert görünümün ve tavsiyelerinin, itaatkârane hallerinin karşısındaki hizmet adamından bir parça koparmak için değil.
Bütün bu haller ve benzeri saymadığımız hizmet-i imaniye ve Kur’âniye hadiminin halleri sırf Allah rızası için, yalnızca O’nun rızasını tahsil edebilmek ve emr-i anıl ve nehyi münkeri hakkıyla bir dâvâ ve ideal adamı olarak yerine getirebilmek içindir. Bunun için verilecek en küçük bedel ise yalnızca Allah korkusu ve O’na karşı yanlış yapmamaktır.