Şimdi bu hastalık münasebetiyle zihinler biraz karışık.
Bize diyor “gönlü zengin adam lâzım!..” İyi güzel de kan tahliliyle, elektronik cihazlarla; bu zenginlik işi anlaşılmıyor ki!.. Ancak hastalıkla anlaşılıyor. O da Allah’ın izniyle vurdu mu deviriyor!...
Bizim torun Eymen Efendi tutturmuş; “Dedeciğim ben Allah’la konuşacağım!...” Evlâd zaten her zaman her yerde her işinle Allah’la konuşuyorsun!... “Yok dede benim sorularım var, soracağım!...” Peki evlâd sabırlı ol… Yalnız sen sormadan Allah’ın verdiği cevapları iyice anla gerisi kolay… “Dedeceğim, anlayamadım nasıl yani?...” Evlâd biraz büyü yağmur gibi cevapların senin üzerine yağdığını; görecek, anlayacak ve eğer imanın var ve kuvvetli ise ağlayacaksın!...
Moda olmuş, her iki lâfın birinde; fırsatı değerlendir, fırsatı kaçırma, hiç kaçırılmayacak fırsatlar zinciri… Fırsat, fırsat… Dünya adına fırsatlara sesleniyorum: “Gelin Allah’ın bizlere sunduğu ebedî âlem, ebedî hayat ve ebedî lezzet, menfaat fırsat zincirine arkanızı dönmeyin ve kesinlikle kaçırmayın…”
Kırk küsûr yıldır tanıyorum, hemşehrim yazar, şair Ali Efendi geçenlerde gazetede çıkan “Abi çok güzel olmuş bu tarz yazılara ağırlık versen!...” diyor… Tam Allah razı olsun… Ama bu tarz yazılar biraz teneke sesine, biraz da tellâl sesine benziyor… O an hoşuna güder… Gülersin, ağlarsın ve unutursun… Sahi öyle ya ahir zamandayız ve manadan ziyade; yazılara giydirilen elbiseler, üslûplar ve kofti cümleler revaçta… Allah sonumuzu hayır etsin inşallah!...
Dost dost diye nicesine sarıldım diyor, ihtiyar Yunus… Öyle ya! Gençliğinden bu yana kendisini ihtiyarlatacak; “dost bozmaları!...” Öyleyse dost olmadan, dostunu tanı… Nasıl ki canını yakan düşmanlarını hemen tanıyorsun, aynen öyle de tanı… Vücudunun en kıymetli azaları, organları: Ruhuna mı? Kalbine mi? Aklına mı? Yoksa cebine mi, canına mı, menfaatine mi? Dost olmuşlar…
Koca Bediüzzaman’a kulak ver pişman olmazsın: “Dünya öyle bir metâ değil ki, bir nizaaya değsin!...”
En iyisi kulağımızı kapayalım!... Ağzımızı açmayalım ve dost kalalım!...