Hem “Madem biz gözümüzle görüyoruz ki, umum mahluklarda ve zemin yüzünde öyle bir Hikmet Eli işliyor ve öyle bir adalet ölçüleriyle işler dönüyor ki, akl-ı beşer onun fevkinde düşünemiyor.
Meselâ, insanın bin cihâzâtına takılan hikmetlerinden yalnız bir küçük çekirdek kadar kuvve-i hafızasında, bütün tarihçe-i hayatını ve ona temas eden hadsiz hâdisâtı o kuvvecikte yazıp, onu bir kütüphane hükmüne getirip ve insanın haşirde muhakemesi için neşrolacak olan defter-i a’mâlinin bir küçük senedi olarak her vakit hatırlatmak sırrıyla, her insanın eline vererek dimağının cebine koyan bir ezelî hikmet ve bütün masnuatta gayet hassas mizanlar ile âzâlarını yerleştiren, mikroptan gergedana, sinekten simurga kuşuna, bir çiçekli nebattan milyarlar, trilyonlarla çiçekler açan bahar çiçeğine kadar israfsız ölçülerle bir tenâsüb, bir muvazene, bir intizam ve bir cemâl içinde masnuatı bir hüsn-ü sanat yapan ve her zîhayatın hukuk-u hayatını kemâl-i mizanla veren, iyiliklere güzel neticeler ve fenalıklara fena neticeler verdiren ve Âdem (as) zamanından beri tâğî ve zalim kavimlere vurduğu tokatlarla kendini pek kuvvetli ihsas ettiren bir adalet-i sermediye, elbette ve hiç şüphe getirmez ki, güneş gündüzsüz olmadığı gibi, o hikmet-i ezeliye, o adalet-i sermediye ahiretsiz olmazlar. Ve ölümde, en zalimlerin ve en mazlumların, bir tarzda gitmelerindeki akıbetsiz bir dehşetli haksızlığa, adaletsizliğe ve hikmetsizliğe hiçbir vechile müsaade etmezler” diye, Hakîm ve Hakem ve Adl ve Âdil isimleri bizim sualimize kat’î cevap veriyorlar.
Asâ-yı Musa, s. 39-40
LÛGATÇE:
adalet-i sermediye: ezelî ve ebedî adalet, başlangıcı ve sonu olmayan adalet.
haşir: öldükten sonra dirilip Allah’ın huzurunda toplanma.
ihsas: hissettirme, sezdirme.
masnuat: sanatla yapılmış varlıklar.
tâğî: âsi, isyan eden, söz dinlemez.
tenâsüb: uygun ve güzel oranda olma.
zîhayat: hayat sahibi.