Ve keza, kâinat yüzünde hüsn-ü zâtîyi gösteren bir hüsn-ü arazî ve bir cemal-i mücerredi gösteren bir cemal-i hazin ve Mahbub-u hakikîye işaret eden bir aşk-ı sadık ve bütün esrarı cezb eden bir hakikat-i cazibeye işaret eden bir cezbe ve bir incizab vardır.
Bu hakikatler, kâinata bir Rabb-i Vâcibü’l-Vücud lâzım ve zarurî olduğuna şehadet ettiklerini kâinat “Allahu lâ ilahe illâ hû” ile talim ile i’lâm ediyor.
• Ve keza, bütün envâın cüz’iyatında bir tasarruf var. Bu tasarruf, faydalı iş ve maslahatlar içindir. Ve nebatat ve hayvanatta bir tebeddül ve tahavvül var. Bu da pek çok menfaatler içindir. Küre-i arzda gece ve gündüz cihetiyle bir tağyir var. Bu dahi büyük büyük gayeler içindir. Kâinatta hükümferma olan nizam ve intizamla beraber, faaliyet hususunda elvân-ı seb’a gibi tebarüz eden şu hakikatler, bilbedahe bir mutasarrıf-ı hakîm, kadîr, fâil-i muhtar gibi bütün evsaf-ı kemaliye ile muttasıf bir Hâlık’ın vücub-u vücuduna yaptıkları delâleti kâinat “Allahu lâ ilahe illâ hû” ile tebliğ ediyor.
• Ve keza, kâinatın ihtiva ettiği bütün envâ ve ecza ve zerratı istilâ eden hudus, bir Muhdis ve bir Mûcid’i iktiza eder.
• Ve keza, kâinat, bütün eczasıyla beraber gayr-i mütenâhî eşkâl ve vaziyetlere kabiliyeti, ihtimali, imkânı varken, bu şekl-i hâzıra girmesi, elbette bir Hâlık-ı Vâcibü’l-Vücud’un ihtiyâr, irade ve tercihiyle olmuştur.
• Ve keza, büyük bir fakr u ihtiyaçta bulunan kâinatın envâ ve eczasına lâzım olan işlerini, hâcetlerini evkat-ı münasipte “Min haysü lâ yahtesib” [Umulmadık bir tarzda. (Talak Sûresi: 3.)] îfâ ve is’af etmek, bir Rezzak-ı Kerîm’in vücub-u vücuduna delâlet eder.
• Ve keza, kâinat umumî ve hususî, maddî ve manevî pek büyük ihtiyaçlar içindedir. Gerek vücuduna ve gerek bekasına lâzım şeyleri, işleri görmekten âcizdir. Bu gibi matlublarının şuuru olmaksızın yerine getirilmesi, elbette Rahman-ı Rahîm ve Vâcibü’l-Vücud bir Sâni-i Hakîm tarafındandır.
Mesnevî-i Nuriye, Katre, s. 73-74
LÛGATÇE:
cemal-i hazin: Gamlı, kederli güzellik.
cemal-i mücerred: Maddenin kendisine bağımlı olmayan bağımsız güzellik.
ecza: Cüzler, parçalar, kısımlar.
elvân-ı seb’a: Yedi renk.
envâ: Nev’ler, türler.
esrar: Sırlar.
eşkâl: Biçimler, şekiller.
evkat-ı münasip: Münasip, uygun vakitler.
gayr-i mütenâhî: Sonsuz.
Hâlık-ı Vâcibü’l-Vücud: Her şeyi yoktan var eden ve varlığı zorunlu olan Allah.
hudus: Sonradan meydana gelme, yok iken var edilme.
hüsn-ü arazî: Zâtî olmayan, dışarıdan veya başkası tarafından verilen güzellik.
hüsn-ü zâtî: Zatın kendisinden kaynaklanan güzellik.
i’lâm: Bildirme.
incizab: Cezb edilme, kapılma, çekilme.
is’af: Kabul etme, yerine getirme.
küre-i arz: Dünya, yer küre.
Muhdis: İhdas eden, yeniden çıkaran, önceden olmayan bir şeyi yapan, icad eden, kuran.
Rabb-i Vâcibü’l-Vücud: Her şeyi sevk ve idare eden, besleyip ve büyüten ve varlığı zorunlu olan Allah.
şekl-i hâzır: Var olan şimdiki şekil, biçim.
tağyir: Başkalaştırma, değiştirme.