Cumhuriyet ki adalet ve meşveret ve kanunda inhisar-ı kuvvetten ibarettir.
On üç asır evvel Şeriat-ı Garra teessüs ettiğinden, ahkâmda Avrupa’ya dilencilik etmek, din-i İslâm’a büyük bir cinayettir ve şimale müteveccihen namaz kılmak gibidir.
Kuvvet kanunda olmalı. Yoksa istibdat tevzi olunmuş olur. “Muhakkak ki Allah kudret ve izzet sahibidir.” (Hac Suresi: 40.) hâkim ve âmir-i vicdanî olmalı. O da marifet-i tam ve medeniyet-i âmm veyahut din-i İslâm namıyla olmalı. Yoksa istibdat daima hükümferma olacaktır.
Eski Said Dönemi Eserleri
(Makalat), s. 45
***
Asr-ı Saadet olan sadr-ı evvelin hürriyet ve adalet ve müsâvâtı bahusus o zamanda delil-i kat’îdir ki, Şeriat-ı Garra müsâvâtı ve adaleti ve hakikî hürriyeti cemî revâbıt ve levazımatıyla camidir. İmam-ı Ömer (ra), İmam-ı Ali (ra) ve Salâhaddin-i Eyyûbî âsârı bu müddeaya delil-i alenîdir.
Eski Said Dönemi Eserleri
(Nutuk), s. 95
***
Suâl: “Gayr-i müslimlerle nasıl müsâvî olacağız?”
Cevap: Müsâvât ise fazilet ve şerefte değildir, hukuktadır. Hukukta ise şah ve geda birdir. Acaba bir Şeriat “Karıncaya bilerek ayak basmayınız” dese, tazibinden men’ etse, nasıl benî Âdemin hukukunu ihmal eder? Kellâ! Biz imtisal etmedik. Evet, İmam-ı Ali’nin (ra) adi bir Yahudî ile muhakemesi ve medar-ı fahriniz olan Salâhaddin-i Eyyubî’nin miskin bir Hıristiyan ile mürafaası, sizin şu yanlışınızı tashih eder zannederim.
Eski Said Dönemi Eserleri
(Münazarat), s. 182
***
Adliye memurları, hissiyattan ve tesirat-ı hariciyeden bütün bütün âzâde ve serbest olmazsa, sureten adalet içinde müthiş günahlara girmek ihtimali var. Hem canilerin, kimsesizlerin ve muhaliflerin dahi bir hakkı var. Ve hakkını aramak için, gayet bîtarafâne bir merci isterler.
Tarihçe-i Hayat, s. 243
***
“Hiçbir günahkâr başkasının günahını yüklenmez.”
(En’am Suresi: 164)
“Kim bir cana kıymamış veya yeryüzünde fesat çıkarmamış birisini öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibidir.” (Maide Suresi: 32)
Yani bu iki ayet, bu esası ders veriyor ki: “Bir adamın cinayetiyle başkalar mesul olmaz. Hem bir masum, rızası olmadan, bütün insana da feda edilmez. Kendi ihtiyârıyla, kendi rızasıyla kendini feda etse, o fedakârlık bir şehadettir ki, o başka meseledir” diye, hakiki adalet-i beşeriyeyi tesis ediyor.
Emirdağ Lahikası-II, s. 430
LÛGATÇE:
âmir-i vicdanî: vicdana hükmeden, vicdanın âmiri.
benî Âdem: Âdem oğulları, insanlar.
geda: fakir, kimsesiz, dilenci.
imtisal etmek: uymak, gerekeni yapmak.
istibdat: keyfî, baskıcı yönetim; tahakküm.
kanunda inhisar-ı kuvvet: kuvvetin kanunda toplanması, gücün hukukta olması.
kellâ: hiçbir zaman, asla.
marifet-i tam: tam bilgi, marifet; tam bir eğitim.
mürafaa: duruşma, yüzleşerek muhakeme olma.
müsâvât: eşitlik.
revâbıt: rabıtalar, bağlar.
sadr-ı evvel: öncekiler, ilk gelenler.
Şeriat-ı Garra: parlak Şeriat.
şimal: kuzey.
tazib: azap verme, eziyet etme.