İnsana verilen cihazat ve yüklenen program iyiye de kötüye de müsait. Bu durum tam da bir müsabakayı hatıra getirir. Belli ki kurallara uymak ya da uymamakla, kazananlar ya da kaybedenler olacaktır.
Kazanmak/kaybetmek irade meselesidir. İrade yoksa, müsabaka anlamsız olur. İnsanda akıl, kalp ve nefis gibi cihazlar var. Bu cihazların varlığı, bunların bir yerlerde, bir amaç doğrultusunda kullanılacağını gösterir.
İnsanı müsabakada diğerlerinden ileride tutacak özellik, aklını kurallara uymak/uymamak noktasında kullanabilmesidir. Bu özellik dünyevî işler için de geçelidir. Kurallara uyan ve başarmak için gerekli adımları atan yükselir.
Aynı sistem manevî âlemler için de öyledir. Asi, kural tanımaz, hukuk bilmez, dünyada da makbul değildir.
Kurallara uyma/uymama insan kalitesini ortaya çıkarır. Müsabaka potansiyelin gelişimini netice verir. İyi olmak/olmamak her zaman önemlidir ve iyi, sevilir.
Asi/kurallara uyan; iyi/kötü kavramları bir kural koyucuyu hatıra getirir.
İnsanın yaşadıkları yaşayacaklarına birer âlâmettir.
Çalışılan dersler, bir sistem içerisinde derecelendirmeye tabi tutulur.
Herkes çalıştığı kadarına sahip olur. Böylece adalet temin edilmiş olur.
Kurallara uymak vicdanda manevî bir huzur; uymamak bir azap verir.
Risale-i Nurlar, günahların ve fenalıkların ve haram lezzetlerin içindeki, manevî elim elemleri; hasenat ve güzel hasletlerdeki ve hakaik-i şeriatın amelindeki Cennet lezaizi gibi manevî lezzetleri ispat ediyor. İşte ta da bundan sonrası akla kalır. İyilik ve kötülükler için, akla kapı açılır; ihtiyar elden alınmaz. Çünkü insan bu tercihlerinden imtihandadır. İnsanda kumandan hükmündeki akıl marifetullah ve kalp muhabbetullah ile beslenirse; nefis, haddini bilir, hizmetkâr olur. İşte insan böylece aklını doğru kullanarak kul olur.