Bediüzzaman: “...biz öyle bir hakikate hayatımızı vakfetmişiz ki, güneşten daha parlak ve Cennet gibi güzel ve saadet-i ebediye gibi şirindir.” der.
Kâinat vüsatindeki dâvânın savunucularını da, ‘çelikten halat’la birine bağlı görür. Onları, ‘Sakın, sakın, sakın!’ diyerek ciddî ikaz eder. Onlardan birbirine kenetlenmiş, şahs-ı manevî olan ehl-i dalâlete karşı, güçlü bir şahs-ı manevî çıkarmış, sağlam bir tesanüd bekler.
Bediüzzaman, Kur’ân talebelerine, ‘Demir gibi sarsılmaz kardeşlerim!’ diyerek hitap eder. Tesanüdü bozan durumlara karşı da, ‘Evvel ahir tavsiyemiz, tesanüdünüzü muhafaza; enaniyet, benlik, rekabetten tahaffuz ve itidal-i dem ve ihtiyattır.’ diyerek, dayanak noktasını belirtir. “Biliniz; en esaslı kuvvetimiz ve nokta-i istinadımız, tesanüddür.” cümlesiyle de, kuvvet kaynaklarına ve dayanma noktalarına dikkatleri çeker.
Bediüzzaman, Şuâlar isimli eserinin bir mektubunda tesanüdü bozulmuş talebelerine şöyle seslenir: “Aziz, sıddık kardeşlerim, sobamın ve Feyzi’lerin ve Sabri ve Hüsrev’in iki su bardakları parça parça olması, dehşetli bir musîbet geldiğini haber vermiştiler. Evet, bizim en kuvvetli nokta-i istinadımız olan hakikî tesanüd ve birbirinin kusuruna bakmamak ve Hüsrev gibi Nur kahramanından –benim yerimde ve Nurun şahs-ı manevisinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından- hiçbir cihetle gücenmemek elzemdir. Ben kaç gündür dehşetli bir sıkıntı ve me’yusiyet hissettiğimden, “Düşmanlarımız bizi mağlûp edecek bir çare bulmuşlar” diye çok telâş ederdim. Hem sobam, hem hayali aynı hakikat müşahedem doğru haber vermişler. Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz. Vallahi bu hadisenin bizim hapse girmemizden daha ziyade Kur’ân ve iman hizmetimize –hususan bu sırada- zarar vermek ihtimali kavidir.”
Risale-i Nurlar, hizmet-i iman ve Kur’ân hatırına nefsin heva ve hevesini terk etmek ve kardeşlerle omuz omuza olmak, kenetlenmek bir vazifedir. Nefsin değil, kudsî dâvâ- nın hatırına adım atmak, adım atmayı kolaylaştırdığı gibi ibadetleştirir de.
Bir’in binler kuvvetinde netice vermesi, tesanüd-ü hakikî iledir. Yoksa bozuk, dağılmış bir tesanüdle binler bir hükmüne düşer. Vebal de ağırlaşır.