"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Ümitvar olmak - 1

Şemseddin ÇAKIR
26 Haziran 2020, Cuma 01:00
Yirmi üçüncü âyeti kerimenin mealini çağrıştıran bu başlığın tahlilini yapmadan önce tercümeyi verelim: “Umulur Rabbimiz bize bundan daha hayırlısını verir.” (Kalem Sûresi, 17)

Bu âyeti kerimenin Yemen’deki Sana ashabına işâret ettiği ve bu vesileyle cihanşümul mesajlar verdiği müfessirlerin tefsirlerinden anlaşılmaktadır. Olayın özeti ise şöyledir: Bağ ve bahçe sahipleri “Allah dilerse” diye bir istisna, yani bir tabir kullanmadan kendilerince bütün tedbirleri alıp birde hasat mevsiminde fakirlerin haberi olmadan erkenden hasatı yapmaya giderler fakat, heyhat daha onlar uykuda iken Rablerinden gelen bir musîbet bahçeyi simsiyah küle çevirmiştir.

Hatta bahçeye vardıklarında önce yanlış yere geldik deyip geri döneceklerdi ki içlerinden bazıları bir anda ayıkarak “Yok yanlış yere gelmedik, mahrum kalanlardan olduk” deyince çok yakındılar. Yine içlerinden akıllı biri, “Ben size Allah-ı tesbih edin” dememiş miydim dedi. Ve onlar da hatalarını anlayip hep birlikte “Allah-ı tesbih ederiz” demişler ve ardından kendilerini kınamışlar, dönüp birbirlerini suçlamışlar ve “Yazıklar olsun bize gerçekten biz çok azgınmışız” deyip nedâmet duymuşlardır. En sonunda Allah’ın rahmetini düşünerek “Umulur ki Rabbimiz bunun yerine bize daha iyisini verir biz Rabbimize rağbet ediyoruz” (Kalem, 17) diye ümitlerini kesmeyip duâ ve niyazda bulunarak Cenneti kazanmışlar.

İslâm âlimlerinin ittifakla kaydettiklerine göre Kur’ân-ı Kerîm bütün insanlığa gönderilen umumî bir mesaj ve rehber kitap olduğuna göre; sebebin hususiliği, anlamın umumiliğine mani olmaz. Aynı zamanda Cenab-ı Allah Kur’ân-ı Kerîm’inde birçok küllî meseleleri ibretli kıssalar üzerinden vererek meseleyi “evren”selleştirir. 

Üstad Bediüzzaman’ın da ifadesiyle ki, Risale-i Nur’da, aynı metodu takip eder. “Bu temsiller küllî kâidelerin ip uçlarıdır.” Yani Allah (cc) dilerse en olumsuz şartlardan en olumlu sonuçlar çıkarır. Zâten bunun bir adı da mu’cizedir. Demekki mü’minler ne kadar olumsuz şartlardan geçerse geçsin Rabbinden asla ümit kesemez. Çünki;

 a) Rabbül Âlemin sonsuz kudret sahibidir, âcz ona tahallul edemez.

b) Yeis ve karamsarlık gibi haller imanla örtüşmez yoksa, haşa bu gibi haller Allah’ın (cc) kudretine had tayin etmek ve şirk olur.

c) Kur’ân-ı Kerîm’de “Kâfirlerden başkası Allah’ın rahmetinden ümit kesmez” (Yusuf, 87) buyruluyor.

d) Gerek önceki peygamberler ve gerekse bizim Peygamberimiz (asm), hâtemül enbiya zamanında da, nice imkânsız zannedilen zorluklar duâ veya mu’cize ile aşılmıştır yani o mübarek insanlar “Bittim Rabbim” dedikce Cenab-ı Allah nusretiyle “Yettim kulum” buyurmuştur.

Bazı bilinen misaller: İşte; Nemrut’un ateşe attığı Hz. İbrahim’i, denize atılan Hz. Yunus’u, müzmin yaraların vücudunu sardığı Hz. Eyyub’u bütün tehlike ve illetlerden kurtaran Allah (cc), Rasul-ü Ekremini de (asm) Mekke müşriklerinin ve Medine münâfiklarının bütün zulüm ve hilelerinden kurtarmıştır. Demek onlar hep; “Umulur ki Rabbimiz bize bundan daha hayırlısını verir” demişler ve bu azimle mükâfatlarını almışlardır. Yani Allah’ın (cc) Rahmet, kudret, hikmet ve keremi gibi esmalarının tecellilerine mazhar olmuşlardır. Böylece mü’minlerin önüne muazzam bir ümit alanı açarak ye’sin bütün çeşitlerini kökünden söküp atmakla mü’minler’e engin bir duâ, teselli ve reca kapısı aralanmış olmaktadır. İşte bu gibi hususları bu devirde fiilen ve kavlen en güzel değerlendiren de Üstad ve talebeleri olmuş. 

Çünkü Bediüzzaman günümüzde bir Asr-ı Saadet Müslümanıdır. Bunların dışındakilerin devrin zalim ve şerirlerine karşı nasıl teslim-i silâh ettiklerini daha önceki bir yazımda, “meclisteki bir oylamaya” dikkat çekerek anlatmıştık. Bediüzzaman ise hiçbir şeâir-i İslâmı inkılâplara feda etmediğini dillere destan iman mücadelesi ile isbat etmişdir. Bu âyeti kerime ise böyle olan bütün mü’minlere teselli ümit ve reca ışıkları bahş etmektedir. Asırlarca mü’minler bu gibi nusretlere mazhar olmuş, ümitsiz ve yeis gibi en öldürücü illetlere düşmemişlerdir.

Bu asrın insanlarına ne oluyor ki önlerinde bukadar olumlu müjdeli belgeler, deliller emsaller varken ye’se düşüyorlar?

Me’yusiyet

Me’yusiyet vadilerine yuvarlananları Bediüzzaman “Yeis manii herkemaldir” diye ikaz edip “Şu istikbal inkilâbatı  içinde en yüksek gür sâdâ yine İslâmın sâdâsı olacaktır” diye de, müjdeleyip teşci etmektedir. Bir Müslümanın bu gibi şeyleri takdir edip alkışlamaları lâzım gelir, fakat; asla Üstad bunları da istemiyor “Rabbim razı olsun yeter” diyor. Hadi onu yapmadın veya yapamadın (Yani o zaman Üstad’a selâm vermek bile yasaktı) bir de düşman olmak neyin nesi? İşte bu gayretullaha dokunur ve hele onların istikballeri çok fecidir.

Mü’minin kimin safına düştüğünü fark etmesi bari gerekmez mi? Bu millet daima “Kul bunalınca Hızır yetişir” inancını korumuş ve hatta bunun bariz ifâdesi de, ahirzamanın fitne fesat ve helâketlerinin doruk noktasında Mehdinin imdada yetişmesidir. Biz buna bütün samimiyetimizle inananlardanız zira; bu hususta yüzlerce rivayât-ı sahiha vardır ve yine Üstadın ifâdesiyle “Karıncayı emirsiz, arıyı yasupsuz bırakmayan Allah (cc) kullarını da, nebisiz ve velisiz bırakmayacaktır. Zaten bu âdetullah’ın da bir gereği ve tecellisidir. 

Okunma Sayısı: 3931
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
    (*)

    Namaz Vakitleri

    • İmsak

    • Güneş

    • Öğle

    • İkindi

    • Akşam

    • Yatsı