Bir seneyi aşkındır dünyamıza Wuhan laboratuvarından kaçıp misafir olan “Çin Vebasının” mahiyetinin hâlâ keşfedilemeyişi üzerinden, elbette komplo teorileri üretilecekti.
Hz. Yusuf’un (as) tabir ettiği Firavun’un rüyası karşısında acziyetlerini ifade eden eski Mısır tabircilerinin hallerini yaşayan Batılı mikrobiyolog ve virologlar, böyle bir musîbetin nasıl ortaya çıktığını tartışa dursunlar.
Temel hak ve hürriyetlerin, bilhassa inanç hürriyetinin olmadığı yerde ilim adamları bu hususu nasıl değerlendirebileceklerdi ki… Hastalıktan ilk haber veren doktorun ani kaybolması, gazetecilerin hapse atılmaları ve hür dünyadan bu bölgeye gitmek isteyen araştırmacıların bir seneden fazla bekletilmeleri, Çin’in bu meseleyi örtbas etmek için açıktan açığa dünya devletlerine dağıttığı rüşvetler; demokrasinin olmadığı yerde bilim ve medeniyetin olamayacağını bütün dünya kamuoyuna korona virüs ile göstermiş oldu… Çin Vebası veya korona ile alâkalı geçmişte yazdıklarımız arşivimizdedir. İngiltere’nin Çin ile ittifak halinde Trump hükümetini suçlamaları, Angela Merkel’in kendisine bağlı bir ekibin dışında kimsecikleri “korona politikalarına” danışman olarak yaklaştırmaması ve demokrasi karşıtı belli sermayenin her gün korona ile ilgili verdiği brifing ve raporların mahiyeti, neoliberallerin Çin’deki araştırma laboratuvarları ve ilâç fabrikaları gibi çok önemli konuları işlemiştik. Bilhassa neoliberallerin burslarıyla İngiltere’de eğitim almış Marksist Habeşli DSÖ başkanının mütemadiyen Çin’i temize çıkarma gayretleri, geçmişte en fazla tartıştığımız konular arasındaydı.
Ve nihayet Çin meseleyi kabullenmek zorunda kaldı. Belki de Trump’tan kurtulan demokrasi karşıtı sermaye ile anlaşarak hem Wuhan’ın kapılarını açtı, hem araştırmacılarının mağaralardaki çalışmalar esnasında yarasalarca ısırıldıklarını itiraf ettiler ve nihayet bu Vebanın Wuhan’dan dünyaya yayılmış olabileceği ihtimalini konuşmaya başladılar. Merkel’in Von den Leyen ile birlikte Çin’e verdiği teminatın da bu itiraflarda mutlaka etkisi olmuştur. Biz burada hadisenin tarihçesini, seyrini, getirip- götürdüklerini ve mahiyetini dillendirmeyeceğiz. Bilinen kadarıyla mesele açıklığa kavuşmuştur. Belki bizi alâkadar eden iki önemli hususa işaret etmek isteriz. Koronanın mutasyonlarla devam edeceğini kâhinler gibi söyleyenlerin dayandıkları gerçeği bilmek hakkımız olduğu kadar, artık bir köy haline gelmiş dünyamızda, Çin gibi komünistlik oynarken bütün dünyayı felâkete atacak ülkeler hakkında, bundan böyle BM’nin, AB’nin veya diğer ülkelerin ne düşüneceklerini merak ediyoruz. Yani Avustralya’daki bir Okaliptüs ormanında genler üzerinde kendi başına deney yapacak, Çin’de kendisiyle bütün insanlığı kontrol altında tutacak hastalıkları icad edecek veya Afrika’nın bir sessiz köşesinde bilim adı altında insanlık için bir başka felâketi hazırlayacak bu sorumsuz, vicdansız ve ahlâksızlar hakkında ne yapılacağını sormak, insanî görevimiz olmalı.
Gelişen şartlar, teknolojinin yeni harikaları ve dünyamızdaki şu hareketlilik, artık hiçbir milletin istişaresizce diğer insanlığı ilgilendirecek meselelerde hareket inisiyatifine sahip olmayacağını göstermiş olmalı. Komünikasyondaki mu’cizelerle milletler iç içe geçtiler. Sermayenin “liberal ekonomi” perdesi altında tekelleşerek dünya kaynaklarını tehdit etmeye başlaması, millî devlet ve demokrasilerin global sermayece tahakküm altında tutulmaları, ister istemez beraberinde daha hür, daha kontrollü, daha demokratik ve daha adaletli bir dünya idaresine milletleri mecbur edecektir. Dünyamızın bir yanı tutuştuğunda, yangının henüz bizim haneye çok uzakta olduğunu düşünen basit fikirlilerin eninde sonunda bütün insanlığı büyük bir belaya duçar edeceklerini hesaplayarak, Çin Vebası gibi bütün insanlığa bulaşma ihtimali kuvvetli sair vebalara karşı hazırlık içinde olmamız gerekmez mi?
Yukarda şu Çin Vebası sürecinde, adi menfaatlerini bütün insanlığın ve hatta canlıların menfaatlerine tercih eden birkaç yapıdan bahsettim. 11 Eylül’le birlikte Amerika yönetimini emellerine alet eden malûm yapının misyonu şimdilik, hayâli hâlâ kolonolializm fitnelerine takılı olduğundan AB’yi terk eden İngiltere üzerinden komünist Pekin hattına geçti. Batılı Neoliberal sermaye ile anlaşmış Çin Komünist Partisi idarecileri; şimdiye kadar mütemadiyen gelirlerini sömürü ve silâh ticaretinden elde eden neoconlarla çok güveniyor. Düne kadar cumhuriyetçilerin safında dünyayı sömüren bu cereyanın, Kasım 2020 seçimlerinde Biden’ı iktidara getirmesiyle, Amerika’da birçok şeyin değişeceğini söylememek mümkündür. Kendilerine bazen Firavun, bazen Nemrut ve bazen de Deccal rolü biçen yukardaki mezkûr yapılar, dünya idaresinin kendilerine ait olduklarını iddia ediyorlar. Dolayısıyla koronayı da kontrolleri altında bir hizmetçi telâkki ettiklerinden; bugün bizi mutasyonlarıyla korkutuyorlar. Zira aşılamanın da çare olamayacağını konuşan çevrelerin iddialarıyla, aşı yapılırken imzalatılan belgeler komplo da olsa insanları rahatsız ediyor.
Bu veba dünyamıza bir köy salgını haliyle bulaştığına göre, karşı mücadele ve tedbirinin de aynı minval üzere olması şart olduğundan; bize göre bundan böyle korona ve türevlerinin sona ermeleri ancak “demokratik dayanışma” ile mümkün olacaktır. Demokrasiye, temel insan haklarına ve insanlığa saygı göstermeyen milletlerin, daha uzun zamanlar utancından yüzlerini kapatacaklarından endişe duyduğumuz için, Çin Vebasının dünyamızı terk etmesini bilmecburiye demokrasiye bağladık.
Ayrıca, yukarda değindiğimiz noktayı çok önemli buluyoruz. Hak ve hürriyetlerden mahrum toplumlar demokrasiyi gerçekleştiremezler. Ülkelerinde demokrasiyi gerçekleştirememiş halklarda medeniyet ve refah olamayacağı gibi, birçok maddî manevî virüsün içten içe perdeler arkasında devletleri bitirmeleri de çok vuku bulmuştur.