"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Demirel’in konuşan Türkiye’sinden, AKP’nin suskun Türkiye’sine…

Şükrü BULUT
21 Haziran 2021, Pazartesi
ÖZÜR: Bu yazının belli bir dönem gençliğinin ruh haliyle özellikle ilgili ve de sübjektif olduğunu, siz kıymetli okuyucumuza öncelikli olarak arz ediyoruz.

Bizim gençliğimiz; BÖÖYYÖK TÜRKİYE’NİN yüksek platolarında kıratı koştururken, demokrasi düşmanlarınca 12 Eylül cinayetiyle düşürüldüğümüz labirentlerin kapkara dehlizlerinden kurtuluş çabalamasında mırıldanmaya başladığımız “KONUŞAN TÜRKİYE”nin ufacık pencerelerinden hürriyetin ışıkçıklarına tutunduğumuz 1987’nin ışıltılı sonbaharları arasında geçmişti. Bizden önceki “suskun devirlerin” konuşan kahramanları “konuşmanın” faziletini her ne kadar anlatmışlar ise de, biz anlayamamıştık. Ne zaman ki “Thatcher, Reagan, Kohl ve Özal” dörtlüsü ile Karl Popper’in şakirtleri dünya siyasetinin dizginlerini ellerine adılar, yerküremiz gündüz ortasında “yeni bir karanlığa” sürüklenivermişti. Demokrasi adına gizli Marksistlerin Latin Amerika’daki ihtilâllerini o günlerde çok duyuyorduk. Fakat farklı bir üslûp ile Türkiye’nin de “zifiri karanlığa” gömüleceğini bilemiyorduk. Neoliberaller, dayandıkları banka ve fonlardaki sermayelerle Türk milletine öyle oyuncaklar almışlardı ki… Milletin ekseriyeti hem ihtilâli, hem Neoliberal kumandalı ANAP’ı ve hem de ondan sonrakilerini avuçları acıyana kadar alkışlamışlardı.

Demokrasi tiyatrosunu paşalarla oynayamayacaklarını bildiklerinden, Ulusu’nun yanına Özal’ı önce başkan yardımcısı yaptılar ve daha sonra altı aylık bir Amerika rehabilitesiyle başbakanlığa atadılar. Hem de özel olarak yetiştirilmiş Türkiye kökenli “GENÇ KADROYU DA” yardımcı vererek… Ve daha sonra tıpkı bu günümüzde olduğu gibi yüz altmış kişi ile başlayan Neoliberallerin ”DANIŞMA MECLİSİ”ni, Özal’ın ekibine teslim ettiler. Özal’ın geliş şartları arasında, 12 Eylülcülerin hazırladıkları bir madde vardı. Dünkü siyasetçileri, siyasetini ve siyasî üslûbunu hatırlatacak her türlü tedaiyeye on senelik bir yasak getirilmişti. Yani, takıyyeci Özal, abi dediği Süleyman Bey ve arkadaşlarıyla karşı karşıya gelmeyeceklerdi. Bu işi askerler halledecekti. On seneden sonrasına ise, Allah kerim…

Bu dönemdeki medyaya ve neşriyata bu yönüyle bakanlar ”KURŞUN SUSKUNLUĞU”nun ne olduğunu iyi bilirler. Demokrasi dönemi siyasetçilerine hapis ve sürgün yetmemişti, susturulmaya devam edilecekti. Medyanın her bütününde, isimleri dâhil her türlü tedaisi yasaklanacaktı. Bu kurşuni sükûtun mahiyetini ruhlarında yaşayan o günün yazar ve gazetecilerine müracaat edilse… Zavallı Nazlı Ilıcak Hanım ve Yavuz Donat Bey… Birisi Süleyman Bey’e “ANTRENÖR” diyecekti, diğeri “BİR BİLEN” ile yetinecekti. Açık Toplumcu ve Yeni Liberal Marksist kökenli siyasî felsefe ile Türkiye’yi boğanlar, 1987’nin sonbaharına kadar demokrasi tişörtlerinin üzerine “NO!... NO!...NO!...”lar yazdırarak gizli diktatörlüğün devamı için çalışacaklardı. Özal ve bütün demokrasi karşıtı ekibinin meydanlarda “serbest seçimler” aleyhine çalışmış olmaları, demokrasi tarihimizin acıklı sayfalarına kara bir leke olarak geçecekti. İşte bu çok garip, karanlıklı ve küresel sermayenin kuvvetiyle demokrasimizin döşüne çökenlere karşı merhum Demirel; “KONUŞAN TÜRKİYE” diyordu.

Epey zaman geçti, fakat 12 Eylül gördüğünüz üzere hâlâ devam ediyor. 28 Şubat’ın müstakil bir hareket olmadığını, 12 Eylül yasalarının tatbiki olduğunu da anlatamadık. Zalim Avrupa kâfirleriyle dessas Asya münafıkları milletin sermayesini önce bankalara topladılar ve oradan da “hırsızları” aracılığıyla alıp, götürdüler. Sonra, 28 Şubat’ta “YEŞİL SERMAYE” ile tu kaka ettikleri kadroları, “YENİLİKÇİLER” olarak sahneye çıkardı Neoliberal-neocon ittifakı. Bu hikâyeyi de o günlerin “dindar aydınlarına” sorarsanız, Amerika’dan gelen Neoliberal-Neocon kadrolarla bizim “YENİLİKÇİLER” arasındaki pazarlıkların, anlaşmaların ve protokollerin detaylarını da size verebilirler. Yeşil Sermaye tiyatrosuyla ellerindeki paracıkları alınmışlara, projelerini desteklemeleri şartıyla daha büyük sermayeler ve imkânlar sunulacaktı. Geleneksel Siyasal İslâm saf dışı bırakılırken “YENİLİKÇİLER” sahneye çıkarılacaklardı. Şartlarını ise, REFAH Partisi kapatılıp “AK SAÇLILARA” siyasî yasak getirildiğinde sezmiştik... Bu hikâyeyi o günlerin sıkıntılı zamanlarında takip etmiş bir kardeşiniz olarak, daha heyecanlı ve geniş bilgiler için sizlere o günün gazete arşivimizi tavsiye ederiz.

Açık Toplumcuların veya Neoliberallerin veya Globalcilerin “Marksizm-Komünizm” kelimelerini zinhar kullanmadıklarını biliyor muydunuz? Bu demokrasi münafıkları, mahiyetlerinin deşifresinden korkuyorlar. Komünizmin yeni ismi otoriter kapitalizm… Siz de biliyorsunuz ki felsefe kitaplarında bu iki kelimenin de tanımları yoktur, zira müşahhas değildirler. Fakat hem Troçkistlerin Lâtin Amerika’ya müdahalelerini, hem Türkiye’de olup-biteni ve hem de Marksist Komünist Çin idaresinin durumunu örtmeye yetecek niteliktedirler. 12 Eylül ihtilâlini “Komünizm geliyor!” sloganıyla yapanlar, üç sene sonra “…artık komünizm öldü” hikâyesini uydurmuşlardı.

Türkiye susmaya devam etti. Siyasal İslâmcılar daha da ileri gittiler. Adalet, hürriyet ve demokrasi isteyenleri inançlarına göre susturdular: “Vatan haini”, “dinsiz CHP”, “PKK’lı” ve nihayet buldukları “F..Ö” etiketleriyle muhalifleri konuşamaz hale getirdiler. Türkiye’de sermayeyi takip merkezi vardı. İdaresi bir kişide görünse de, programı Neoliberaller takip ediyordu. Belki de “SUSTURMANIN” en yeni, modern ve etkili biçimini onların enstitüleri hazırlamışlardı.

Yalnız bu noktada bir hakikatin üzerini tekrar açalım. Bütün suçu-günahı Özal’a, Erbakan’a Demirel’e AKP’ye ve başkalarına yüklemenin de cehaletten kaynaklanan bir adaletsizlik, bir zulüm ve bir demokrasi düşmanlığı olduğuna inanıyoruz. Dünya çapındaki “BÜYÜK DEMOKRASİ DÜŞMANLIĞI VE DÜNYA HEGEMONYASI” projesinin mahiyetini, felsefesinin üstatlarını, büyük sermayedarlarını, yan projelerini, çok iyi eğitilmiş Avcı Köpeklerini, mevcut millî devletlere tatbik usûllerini, kullandıkları sivil-toplum ve enstitülerini bilmeden Türkiye’nin başına geçmiş üç-beş adamı yanlışça tenkidin bize demokrasi yolunda fazla bir şey kazandırmayacağını söylemek zorundayız. Resmin bütününü önümüze almadığımız takdirde, Neoliberallerin siyasî tetikçileriyle AB’de saldıkları korku ve rüşvete bağlı bazı susturmaları, AKP delil olarak gösterecektir. Çin’den her ne kadar kredi alıyor isek de, onlardan daha fazla “ifade hürriyetine” sahip olduğumuzu seslendireceklerdir. Daha dün komünizmden kurtulmuş Rusya ile mukayeselere gidecekler ve bize bir sürü kötü emsal göstererek, istibdatlarında ısrar edeceklerdir.

En iyisi yine biz, fıtratın gereği olan “konuşma hürriyetimizi” esas alalım. Hem de demokrasinin paradigmalarına uygun bir biçimde. Marksist ve insanî değerler karşıtı “Neoliberallerin” ANAP gibi AKP’yi de zehirlediğini ve bu vakıanın genellikle ölümle neticelendiğini çevremize anlatalım. Demokrasinin olmadığı bir vatan toprağında, milletlerin devletlerini devam ettiremeyeceklerini ilmî misallerle bir bir anlatalım. Yirmiden fazla Avrupa ülkesinin nüfusları İstanbul’umuzdan az oldukları halde, büyük ordulara sahip olmadıkları halde ve uzun tarih ve geleneklere sahip olamadıkları halde “BEKA KORKUSU YAŞAMADAN” devam edip durmalarının biricik sebebi, elbette konuşmaktır, hürriyettir ve demokrasidir. İslâmköy’lü başbakanımız olsaydı, yine “KONUŞAN TÜRKİYE”yi bize tavsiye edecekti. Rabbim taksiratını aff ve kabrini pürnur eylesin.

Okunma Sayısı: 2428
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Salih

    22.6.2021 13:31:55

    Yakın Tarih, Siyasi gerçekler ve zamana iz düşümleri bir arada olmuş ve güzel olmuş. Allah razı olsun.

  • N. Muhammed

    22.6.2021 10:53:32

    Demokrasilerle diktatörlüklerin en belirgin farkı konuşmak veya konuşamamak. Konuştuğunda, mahkemeler sana dava açıyorlarsa, orada ne demokrasiden, ne hukuktan ve ne de adaletten bahsedilmemeli. Kırk senenin anatomisi için özellikle teşekkürler.

  • Abdurrahman

    21.6.2021 17:57:12

    9.Cumhurbaşkanı, Demokrasi Kahramanı, Dahi Siyaset Adamı Merhum Süleyman Demirel 12 eylülden sonra demokrasi hareketini önce bir bilen olarak sonra konuşan Türkiye olarak başlatmıştı. Sonra canından çok sevdiği vatanının her köşesini ziyaret ederek “Vur kazmayı dağa ferhat çoğu gitti azı kaldı kişne kırat kişne kırat çoğu gitti azı kaldı” kampanyalarıyla memleketi demokrasiye geri döndermişti. Allah rahmet eylesin. Tüm bu süreçlerde Yeni Asya Kahramanlarıda üzerlerine düşeni bi hakkın yerine getirdiler.

  • İ.Seyda

    21.6.2021 17:04:40

    Susan değil konuşan Türkiye! Nasıl konuşacağız? Bizim üç düşmanımız var; cehalet zaruret ve ihtilaf. Bu üç düşmana karşı sanat, marifet ve ittifak silahıyla cihad edeceğiz. Yani bir anlamda onlarla Cihat edeceğiz.

  • Mustafa coban

    21.6.2021 12:55:12

    Hocam hakli.butun ruyalarimizi zehirlediler.sanki siz hayal etmeyin.biz sizin adiniza duşunelim,hayal edelim,siz oyuncaklarinizla oynayin diyorlar,watsapp, Facebook, internet,vs

  • Hıdır Yıldırım

    21.6.2021 12:29:48

    Nedense insanlar öldükten sonra değeri idrak ediliyor. Bunların başında merhum Cumhurbaşkanı Sayın Süleyman Demirel geliyor. Allah kendisine rahmet eylesin mekanı cennet olsun.

  • Sezai MUMCU

    21.6.2021 10:42:12

    (...demokrasi düşmanlarınca 12 Eylül cinayetiyle düşürüldüğümüz labirentlerin kapkara dehlizlerinden kurtuluş çabalamasında...) (...Epey zaman geçti, fakat 12 Eylül gördüğünüz üzere hâlâ devam ediyor. 28 Şubat’ın müstakil bir hareket olmadığını, 12 Eylül yasalarının tatbiki olduğunu da anlatamadık...) DESSAS INGILIZIN TÜRKIYE DE LANET OLASI KÖPEKLIGI BUDUR. Temelde 1896 tarihli GLADSTONE PLANININ ABD, FRANSA, KANADA gibi TASERONLARLA ve dogrudan Türkiye'de kurdugu lanet olasi Kemalizm ve PKK gibi birbirine zit gözüken ama Kur'an ve Müslüman dolayisiyla DEMOKRASI DÜSMANLIGI anlamina gelen LANET OLASI SALDIRIDIR. Bu MEL'UN zehiri Müslüman Anadolu Halkina zerkedenlere LANET OLSUN, LANET OLSUN, LANET OLSUN!

  • İsmail Ertan

    21.6.2021 10:12:16

    Öncelikle nurcuların demokrasi ile dindarlık arasındaki bağlantıları ve köprüleri halkımıza göstermesi lazım. Bu cehalet bu millete hakim olmaya devam ederse, bir kırk yıl daha konuşan Turkiyeyi bekleriz.

  • Hüseyin

    21.6.2021 09:58:08

    Müslümanlar İslamla demokrasi birarada yaşamaz tezini güçlendirmek doğrulamak için ellerinden geleni yapıyorlar..Demokrasiye karşı islami ahlaki insani bir model de ortaya koyamıyorlar..Demokrasiyi monarşi kalıplarına dökerek kendilerine benzeterek uyguluyorlar.. Bunun elbette nedenleri var...Cemaatlerin ve tarikatlerin bunda büyük bir rolü var..Demokrasiyi hukukun üstünlüğünü  içselleştirmiş taraftarlarına benimsetmiş cemaat veya tarikat yok gibi... Körü körüne kuru bir batı düşmanlığı günün  sonunda demokrasi düşmanlığına evriliyor... Müsamaha farklılıklara tahammül inanç ve fikir hürriyeti medeniyetin olmazsa olmaz koşullarıdır.

  • Fırat

    21.6.2021 09:51:33

    Ah Türkiyem, konuşan Türkiyem... Kıymetini bilemediler. Özal’ın taakipçileri olanlarca çocukları hançerlenen Türkiyem...

  • Uğur K.

    21.6.2021 09:49:33

    Büyük çınarların gölgelerinin azameti çınarlar gittikten sonra ortaya çıkarmış. Demirelin nasıl bir siyasi deha olduğu da, vefatından sonra anlaşılıyor. Tebrikler..

  • Zübeyir

    21.6.2021 09:30:54

    Allah razı olsun. Münazarat zorunlu ders olsun. :) İşin özü bu. Hâla "hürriyeti su-i tefsir etmeyiniz." kısmını geçemedik...

  • Sertaç Lüser

    21.6.2021 08:20:06

    Ahir zamanın dibine kadar bütün menfi yönlerini hem önceki senelerde hemde günümüzde yankı, koku ve korkuları ile yaşıyoruz. En yakınımız bile ağzımızı hayır için açmaya kalktığımızda aman diyorsa,gelinen nokta konuşmanın ötesinde hissedip düşünmenin bile korkulacak hal aldığıdır. Şükür ki Risale-i Nur ekseninde çıkış kapıları ve mahiyet analizleri sonrası içimiz rahat, önümüz açık Elhamdülillah. Her yeri medrese yapan Üstadımız, bize de her anı medrese yapmayı öğrettiğinden kıyamete yakın bu zamanlarda asrı medrese düşüncesi ile konuşturmayı nasip etsin

  • Halil İbrahim Karahan

    21.6.2021 03:04:55

    Allah razı olsun abi

  • Kerem

    21.6.2021 03:02:31

    Yakın tarih siyasetimizin kırk senelik bir minyatürünü, belağatlı bir inşa ile milletimizin her ferdine sunan çok özel bir makale. Hem de merhum DEMİREL’ in vefat sene-i devriyesinde. Allah rahmet eylesin.

  • Niyazi Nur

    21.6.2021 01:34:07

    Dindar camiada ve sahibi olduğu günlük gazete ile umum medyada, her zaman hakkın hatırını el üstünde tutan ve gerçekleri hiçbir mihraktan çekinmeden haykırarak KONUŞAN ceride-i garra YENİ ASYA ve kahraman cesur muharrirleri dün de vardı, bugün de var, yarın da inşaAllah olmaya devam edecekler. Binaenaleyh gam yok… İyiye, doğruya ve Hakka davet ederken; yanlışları, yalanları, haksızlıkları, yolsuzlukları, zulümleri, oyun ve aldatmaları da çekinmeden ifşa edip kamuoyunu teyakkuza geçirmeye devam inşaAllah.. Bilvesile, pek kıymetli ve muhterem Süleyman Demirel’i rahmet ve minnetle yad ediyorum. Nurlar içinde yatsın, mekanı cennet olsun, âmin.

  • Hüseyin Yılmaz

    21.6.2021 01:04:34

    Teşekkürler, son cümleye Amiin der, inşaallah en kısa zamanda tekrar "Konuşan Türkiye" ile yeni bir başlangıcın adımının temennisiyle...

  • Bedreddin

    21.6.2021 00:34:57

    Geçmişten günümüze siyaset ve toplum üzerine şahane bir tahlil yazısı okuduk.Allah razı olsun.

  • Ö.Şevket Sipahi

    21.6.2021 00:26:47

    Şükrü hoca’m 1950 den itibaren çok emekler verilerek ve özelliklere 1965 sonra cennet mekan S.Demirel babanın 6 kere giderek ve de 7 kere millet desteğiyle gelerek demokrasi mücadelesi verdiği ve susan DEĞİL konuşan Türkiye sloganıyla taçlandırdığı milletin hür iradesinin üstünlüğü davasının kıymetini ve bugünlere bakıp bu değerlerin ne kadar tahrip olduğunun seviyesini Demirel’li o yılların tahliliyle anlaşılabileceği mahiyetindeki yazısıyla ve dünya siyasetiyle de konumlandırarak güzel anlatmış....Kalemine sağlık olsun......

  • burhan

    21.6.2021 00:17:03

    Malesef yakın tarihde olanlar tek tek aydınlatılıp ortaya konmadığından ,demokrasimiz bir kısır döngüye giriyor ve bir türlü sonuç alamıyoruz .

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı