"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Müslümanlar ve feminizm…

Şükrü BULUT
07 Aralık 2020, Pazartesi
Fevkalâde netameli olan şu konuya başlarken, kadın hak ve hürriyetleri bahsi ile feminizm bahsini tamamen ayırmıştık.

Okuyucularımızın yorumları üzerine, bu yazıyı araya alıyoruz. İslâm Dininde aile ve toplumda kadının yeri, vazifeleri ve hakları hususunda yazılmış kitapları saymaktan aciz olduğumuzu biliyoruz. Kur’ân ve Sünnet odaklı yazılmış eserlerin yanı sıra; İslâm hukukçularının, tarih ve ahlâkçıların yazdıkları eserler, hatıralar ve hukukî içtihatları da göz önüne aldığımızda, büyük bir yekûn teşkil eder… Bin yıllık tarihimiz boyunca adap ve ilmihal kitaplarıyla bu meselenin mahiyeti, İslâm coğrafyasının en ücra köyüne kadar ulaştırılarak günlük hayatta tatbik edildiğine Avrupalı seyyahlar bile şahit olmuşlardır. Yine bu sahada yazılmış mutasavvıfların eserleri ve dilden dile yankılanan menkıbeler de nazara alındığında, kadın ve aile konusunda tarihimizin “şeref levhalarıyla” süslü olduğunu göreceksiniz.

19. yüzyıl emperyalist Avrupa’sının tasallutu ve dinsiz felsefe ile içimize yirminci asırda sokulan fitneler; sonra cehalet ve zaruretimizle; maalesef ekseri nesillerimiz bu şerefli maziden hem fikren ve hem de hayâlen uzaklaştırıldılar. Birinci Dünya Savaşı’nın galip devletlerinin Türk Milletine reva görmeyeceği bir nifak rejimiyle istibdatçılar, milletimizi bütün cihetleriyle köklerinden koparmaya başlayınca da, oluşan boşluklara yine Batıda imal edilen kültürel, siyasal, sosyal ve hatta itikadî sapık düşünceler yerleşmeye başladı. Yirmi beş senelik “mutlak istibdat” ve daha sonra kontrollü tahriplerle demokrasiye geçiş ve yine harici cereyanların yardımlarıyla askerî ihtilâller ve sosyal hayata müdahalelerle; milletimizin gözlerini açıp etrafa bakmasını, başına gelen bu felâketlerin mahiyetini araştırmasına maalesef müsaade etmediler.

Sanki bin senelik tarih bize ait değilmiş, Asya Bozkırlarından Atlantik sahillerine muzafferce at koşuşturan ecdadın ahfadı değilmişiz, Şam-ı Şerif başta olmak üzere Maveraünnehir’de, Bağdat’ta, Kuzey Afrika’da, Palermo’da, İstanbul ve Endülüs’te dünyaya ilmi öğreten âlimlerin varisleri aramızda değillermiş gibi bizi bir “kompleks” içine sokup, adeta dönüp mazimize bakmaya hicap ettirdiler.

Evet, sadede, yani konumuza dönelim. Feminizm kelimesi Müslüman kültürün lügatinde yer almıyor. Şeriatın kadın için sağladığı hak ve hürriyetler o kadar geniş, yüksek, sağlam ve her türlü ihtiyacı karşılayıcıdır ki; şeriatı olmadığından düşe kalka zulüm ve sefalet içinde yirminci asra bin bir sıkıntı ile gelen Avrupalı kadın uğrunda elbette oradaki insanlar çeşitli mücadeleler vereceklerdi. Asr-ı Saadetin kadına ticarette, siyasette, hukukta, riyasette ve hayatın fıtrata uygun her kademesinde verdiği imkânlara, hâlâ Amerika ve Avrupa kadınlarının ulaşamadığını her an isbat edebiliriz. Yani İslâm halklarının böyle vahşi ve çatışmacı bir kadın hikâyeleri olmadığından, hiçbir zaman Müslümanların “feminizm” diye bir derdi de olmamış. Günümüzde; cehaletten, fukaralıktan, İslâm dışı geleneklerden, Batı’dan içimize girmiş ifsat ve taklitlerden doğan problemleri İslâm’a mal etmenin aptalca bir yanlış olacağını hepimiz biliyoruz.

Biz Müslümanız, biz Asyalıyız, biz Anadoluluyuz ve biz semavî dinlerin mukaddes kitaplarda kadın için emrettiğine inanıyoruz. Daha doğrusu biz insanız ve kadının fıtratını esas alıyoruz. Birinci Avrupa ile ikinci Avrupa’nın kadın ve aile etrafındaki savaşında, her şeyden önce kendi inanç ve değerlerimizi gözetliyoruz.

Avrupa ile Asya karşılaştırılmasında, Kur’ân ile felsefenin mukayesesini doğru yapmalıyız. Müslümanlarda feminizm olmayacağı gibi laiklik de olmaz. Bu hususun en güzel açıklamasını; Sorbon’da iki bilimsel çalışmayı en üstün derece ile bitirmiş merhum büyük anayasa hukukçumuz Ali Fuad Başgil’in “Din ve Laiklik“ kitabından herkes okuyabilir. Bildiğiniz gibi bazı aklı evvel ve cehaletin pençesine düşmüş aydınlarımız, bir zamanlar sosyalizme sahip çıkıyorlardı. Hatta hızlarını alamayıp “İslâm Sosyalizmi” safsatasını da uydurmuşlardı. Hâlbuki meselenin doğruluğunu öğrenmek çok da zor değildi. 18. ve 19. Yüz yıl Avrupa’sının aydınlarına sorabilselerdi, elbette onlardan “sosyal devlet anlayışı” manasındaki sosyal demokrasiyi Hz. Ömer’in uygulamalarından ve dolayısıyla Kur’ân ve sünnetten aldıklarını öğrenebilirlerdi. Alman Birliği’nin mimarı, dahi siyasetçi, sosyal demokratların düşünce babası ve devlet adamı feylesof Otto Von Bismarck’ın Kur’ân ve Sünnet hakkındaki mütalâalarını okusalardı, Marks ve Engels’in dehalarıyla o zamanları nasıl kandırdıklarını gözleriyle göreceklerdi. Yani sosyalizmi insanlığın iç çatışması ile tarif eden bu barış ve medeniyet düşmanları, nihayet bir gün komünistliklerini de ilân edeceklerdi. Anlayacağınız İslâm’ın, adalet ve zekâta verdiği önem ile, mahiyet olarak İslâm’a tamamen zıt olan sosyalistlik arasında bağ kuruyorlardı. Tıpkı vatanperver ve milletperverliği; Avrupa’nın ırkçılık manasında kullandığı nasyonalizm (milliyetçilikle) karıştıranlar gibi… Milliyetçiliği; vatanını, devletini, millî değerlerini ve milliyetini sevmek anlamında kullananlar bu manaya dâhil değiller.

İşte, zaman zaman cehaletimizden yararlananlar “Müslüman feminist” tabirini de çıkaracaklardır. Peygamber uygulamasını bir tarafa bırakarak kadına gereken değer ve kıymeti vermeyenlere karşı, her türlü sosyal ve hukukî imkânı seferber ile kadının hakkını-hukukunu korumak ile feminizm tamamen farklı şeylerdir. Daha önce de belirtiğimiz üzere feminizm; sosyalizmin 19. yüz yılda sistemleştirdiği sınıf, din, ırk, zümre, mezhep ve nihayet cinsiyet çatışmasının zamanımızdaki maskelerinden sadece bir tanesidir. Fuhşu, nikâhsızlığı, kürtajı, eşcinselliği ve fıtrî kadınlığın her formatını reddeden bir ideolojinin “kadın hakk ve hürriyetleriyle“ ne alâkası olabilir ki…

Doğrudur. Demokrasiden, ilim ile medenileşmekten, tarihî şuurdan, millî değer ve geleneklerinden mahrum bırakılmış insanlarımızın kadınlarına yaptıkları haksızlıkları, yanlışları ve hatta zulümleri elbette konuşacağız. Asr-ı Saadetten, bilhassa Yezid’ten sonra hakk-hürriyetler genel anlamda kayba uğradığından, kadınlar da zarar görmüşlerdir. Üstadın ifadesiyle, “Zannolunmasın, istibdat galebe ettiği zaman tamamen hükmünü icrâ etmiş, meşrûtiyet (hürriyet/demokrasi) mağlûp olduğu vakit mahvolmuş. Kellâ! Kâinatta gâlib-i mutlak hayır olduğundan, pek çok enva ve şuubât-ı heyet-i içtimâiyede (sosyal hayatın alanlarında) meşrûtiyet hükümferma olmuştur. Cidâl berdevam, harb ise seccâldir. (değişkendir).” 

Fakat harem-i ismetimizdeki bu problemin çözümünü insaniyet ve demokrasi düşmanlarına havale etmenin ne kadar büyük bir yanlış olduğu ortadadır. İslâm’da kadın hakk-hürriyetlerini ehline bırakarak, feminizm üzerinden demokrasimize hücum edenlerin mahiyetlerini; siyaset, iş dünyası ve ve bilhassa özel üniversitelerdeki müşahhas örnek projeleriyle anlayıp anlatmaya devam edeceğiz, inşaallah.

Okunma Sayısı: 2685
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Pelin Taş

    10.12.2020 20:46:35

    Doğru söze Âmennâ ve Saddâknâ denir.Toplumda ısrarla kadınla erkek karşılaştırması yapanlar, elma ile armudu kıyasladıklarının ya farkında değil,ya bilerek fitne çıkarmak istiyor ya da safdilâne âlet oluyor,müteyakkız olmak lâzım,vesselâm.

  • Zeliha

    10.12.2020 20:44:30

    Bize yine Kur'an a ve sünnete yapışmak kalıyor. Her zaman gençliğini ve tazeliğini koruyan Kur'an'a sarılmak ve hükmü ile amel etmek. Elbette şefkatli Peygamberimiz Hz Muhammed sav veda hutbesinde kadinlari erkeklere emanet etmiştir. Biz de hakkımızı hukukumuzu yine kaynağından öğrenmek ve bunu bütün dünyaya da ilan etmek zorundayız. Halimizle, kalimizle... Allah razı olsun. Yine günlük geçici meselelerle perde altında çalışan zindikanin perdesini kaldırdınız. Eminim Avrupa'da Amerika'da hakiki insaniyetini kaybetmeyenler hakikati arayanlar en çok İslam'a ve Müslümanlara bakıyorlar.

  • rehanur

    10.12.2020 20:29:08

    2) Prens Charles birkaç sene önce Oxford Üniversitesinde İslam ve BAtı konulu bir konferans vermişti. Charles'ın söylediği aşağı yukarı şu idi: "Kur'an müslüman kadınlara mülk edinme, miras, boşanma, nafaka, iş kurma hakkını 1400 sene önce vermiştir. Kur'an'ın 1400 sene önce kadına verdiği haklar, benim büyükannemin bu çağda bile yabancısı olduğu haklarıdr. Bu konuda Avrupa İSlam'ın çok gerisindedir."

  • rehanur

    10.12.2020 20:26:24

    1) Gerçekten de islamda kadın hürriyetleri apayrı incelenecek bir konudur. Kadının, ticaret, tahsil, mülkiyet, evlenme-boşanma, aile ve çocuk, savaşma ve sosyal yardım hakları daima gündemde tutulmalı. Yazınız bir önsöz mahiyetinde olmuş. Fakat Prens Charles'ın birkaç sene önce söyledikleri yazınıza tamamlayıcı olurdu.

  • Zubeyir

    10.12.2020 01:09:16

    Tebrikler. Taç cümle: “ Feminizm kelimesi Müslüman kültürün lügatinde yer almıyor. Şeriatın kadın için sağladığı hak ve hürriyetler o kadar geniş, yüksek, sağlam ve her türlü ihtiyacı karşılayıcıdır ki; şeriatı olmadığından düşe kalka zulüm ve sefalet içinde yirminci asra bin bir sıkıntı ile gelen Avrupalı kadın uğrunda elbette oradaki insanlar çeşitli mücadeleler vereceklerdi.” İkincisi: “ Daha doğrusu biz insanız ve kadının fıtratını esas alıyoruz.“ Yazı dizisinin kemale ermesi açısından “ Asr-ı Saadetin kadına ticarette, siyasette, hukukta, riyasette ve hayatın fıtrata uygun her kademesinde verdiği imkânlara“ bahsinin açılması gerektiği kanaatindeyim. Bu konuda mukaddesatı tavlz veren (örneğin başını açarak okuma) dünyayı dine tercih eden ehl-i dinin müstakim olmayan müfrit harekatı da mizana vurulmalı...

  • Eddai

    8.12.2020 21:51:11

    Bu kadar acik ve net, bu hakikatleri yalanlayanlar ya akil yoksunu ya da münafik. Madem medenilere galebe ikna iledir, bu ve bircok yazinizda, sosyal ve siyasi dallarida tezlere konu olacak isaret ve hakikatler, günümüz bilimin Kabul gördügü ve revacta oldugu formatda, calisilip Insaniyet-i Kübra adina hizmete sunulmali. Allah sizden razi olsun🌹🤲🌹

  • Hıdır Yıldırım

    7.12.2020 23:33:09

    Islamiyet kadinlara en üst seviyede hak ve hürriyetler tanımıştır. Sefih medeniyet ise alıp satılan bir meta ve nefsi arzuları tatmin edici bir araç olarak görmüştür. Bu yazınızda kadına değer verir gibi görünüp, kadının bütün hak ve hürriyetlerini hiçe sayan komitelerin desiselerini ve gerçek yüzlerini ortaya koymuştur. Yazılarınız toplumun mevcut hastalıklarını teşhis ve tedavi edici mahiyettedir. Hep gündemde olan konuları ele alıyorsunuz. Allah razı olsun.

  • Demokrat Avrupa

    7.12.2020 18:13:06

    Mesele aileden başlayarak toplumu ve insanlığı tahrip olunca “feminizm” maskesi sadece bir bahane olarak kullanılıyor; fitne-i ahir zaman içinde münafıkane ve aldatmacı hareketler...

  • Murat Wetzlar

    7.12.2020 14:59:09

    Emeginize saglik sükrü abi. Sosyal medya ve diger mecralardan maalesef kadinlarimiz ve kizlarimiz feminizm ideolojisini suurusuzca zihinlerine yerlestirmeye calisiyorlar. Sosyal yasami ve aileyi bitirdiklerini Avrupa hala anlamis degil ve hala kadini evden cikarmaya calisiyorlar. (Is Hayatinda Kadinkotasi) ile. Kadinin fitratina ters olan feminizm, büyük tahribatlar olusduruyor. Kadinin fitratinda uygun olmayan „sen güclüsün, senin Erkekden ayiran birsey yok vs.“ algisi ile, bir köyde iki muhtar olamadigi gibi, bir Han‘da , iki benzer Karakterli insan da huzuru bulmasi zor. Iki tarafda: „bende yaparim ,bende ederim“ mantigi ile tartismalar kacinilmaz oluyor. Bir taraf gercek rölüne dönmeli. Allah razi olsun yazilarinizdan dolayi.

  • İhsan

    7.12.2020 13:22:55

    Önce defi şer gerekli. Yani dışardan bize dikte edilen yanlış ideolojilerin ne olup olmadığını ortaya koymak lazım. Sonra biz bize meselemizi kendi aramızda konuşuruz. Kadın meselesini düşmanlarımızın elinde bir silâh olmaktan veya onları bu silâhı kullanmaktan vazgeçirmemiz gerekli.

  • Abdullah

    7.12.2020 12:21:31

    Yazınız için tebrik ederim muhterem Şükrü ağabey. Bunun devamı lazım.

  • Abdurrahman

    7.12.2020 11:14:50

    Dessas komiteler görevlerini yapıyorlar ama müslümanlarda söylemden ileri gitmiyorlar, söylemlerini pratiğe geçirmiyorlar...

  • Abdurrahman

    7.12.2020 11:11:43

    İslam dini kadın hak ve hukukunu aile içindeki yerinin açık bir şekilde ortaya koymuştur. Ancak zaman içerisinde müslümanlar kimi yerlerde geleneklerin etkisinde, kimi yerlerde cehaletleri sebebiyle bunu pratikte yanlış uygulamışlardır. Hala da yanlış uygulamaların devam ettiğini görüyoruz. Bu durumda anti tezi ortaya çıkarıyor ve aleyhte propaganda sebebi oluyor. İletişimin de gücü ile batının empoze ettiği konular İslam kadını nezdinde revaç buluyor.

  • Hüseyin

    7.12.2020 10:54:01

    Meselenin ne derece ehemmiyetli oluşu, kıymetli yazarımız tarafından tekrar tekrar kaleme alınmış olmasını idrâkindeyiz.Çünkü ; değerlerini, ahlakını, rotasını, pusulasını, hayata gönderiliş gayesini umursamamış unutmuş , bireysel arzularının ve hazzın kölesi olmuş bir çağın, bir anlayışın yaptığı en büyük tahribat; kadını fıtratından, ana mecrasından koparıp güdülerin, sektörlerin ve izmlerin tutsağı ve kurbanı yapmış olmasıdır..Oysa şefkatin timsali ve numunesi olan kadınlarını izandan ve vicdandan yoksun, yerel ve global ağın, kapitalist tacirlerinin taciz ve tecavüzünden korumayan bir toplum, kısa bir süre sonra  yoz ve yozlaşmış yeni nesillerle tanışır ve içten içe çürümeye yüz tutması kaçınılmazdır...

  • Osman

    7.12.2020 09:30:41

    Bu zamanda her mesele bütün dünya yı ilgilendirir bölgesel ırksal dinsel bakamayız. Etkileşim var. Her konu bütün insanlığı ilgilendirir mevcut küresel tahribatçı zihniyeti durdura bilirsek bu konuda düzelmeye başlar Görevimiz ıslamın güzellik lerini gösterebilmek

  • Misbah Eratilla

    7.12.2020 08:52:12

    tebrikler zamanında ve yerinde bir yazı.

  • Hayati

    7.12.2020 08:35:58

    Şu güzel yaklaşımları gençlerimiz için bir arada ve bir sistem içinde bir araya getiremez misiniz?

  • Hayati

    7.12.2020 08:13:56

    Asılları bize ait olmadıkları halde halkımızca yanlışlıkla kullanılan bütün sosyal unsurları ve tercüme ile getirilen manaları bir arada bize gösterecek çalışmaları da yeni asya camiasından bekliyoruz

  • Haydar

    7.12.2020 07:43:44

    Türk kültüründe kadının büyük önemi ve yeri vardır. Türklerde kadına hep değer verilmiştir. Erkeğin sağ kolu ve evin direğidir. Peygamberimiz ve asrı Saadet dönemiyle bütün insanlığa gerekli dersler verilmiştir. Kaleminize, elinize sağlık konuyu gündeme alıp bilgi paylaştığınız için.

  • Sezai Mumcu

    7.12.2020 00:50:55

    Almaya laik değildir ve olmayı düşünmemektedir. Türkiye nin laik bir devlet olduğu iddia edilir ama Fransa da olduğu gibi devletin karşısında Kilise gibi bir enstitü ve hiyerarsik bir yapı yok ki olmayanla neyi ayiracaksin.Yani muhal ender muhal. Feminizm gibi başlıklar da devletlerin meseleleri değildir. SORUN global bir gücün ona buna komplo teorisi diye kendini yalanlatan ve devletleri ve milletleri hegamonyasi altına alan bir fesad komitasinin dünyaya yaydığı marazi salgınları, saldırganlıklari acaba bizim dinimizde de mi sorgulasak evhamlarini ithal edip global fitnenin kaselisligine soyunamayiz.

  • Selim

    7.12.2020 00:37:13

    Hem bilimsel, hem aktüel ve hem de doyurucu bir makale olmuş. Elinize ve yüreğinize sağlık.

  • Mehmet Demir

    7.12.2020 00:28:02

    Kalemine sağlık hocam,çok Güzel izah ettiniz.

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı