"Ümitvar olunuz, şu istikbal inkılâbı içinde en yüksek gür sada İslâm'ın sadası olacaktır."

Piyasalar

Nurun şahs-ı manevisi veya Zübeyrî duruş...

Şükrü BULUT
06 Nisan 2020, Pazartesi
2000’li yıllarda “Zübeyir” kelimesini ilk kullananlar da, Nur’un şahs-ı manevisini kasdetmişlerdi.

Tıpkı günümüzdeki gibi... Üstadımızın rıhletinden altmış, Zübeyir Ağabeyin vefatından elli sene gibi kısa bir zaman sonra, Risale-i Nur’a muarız olan cereyanların kışkırtma ve karıştırmalarıyla; Nur Talebeleri olarak birçok sapma yaşadığımızı biliyoruz. Fakat işin garip tarafı, bu sapmaları Nur Talebelerine göstererek ve kendilerini “Nurcu“ iddia eden birileri bu sapmayı bahane ederek, başka yanlışlar bizi davet ediyorlar. Yeni bir yanlış ile eski yanlışlardan şikâyetçi olmak da buna derler. İşte bu noktada, tekrar “Zübeyrî Duruştan” bahsetme lüzumunu hissettik.

Önceki yazımızda; Bediüzzaman’ın bilhassa üçüncü hayat diliminin pratik meyvesi olan Zübeyir Gündüzalp’i; Risale-i Nur’u sosyal hayata aktarması, Şurayı toparlaması, İslam âlemine yönelik nurun mümessilliğini icra etmesi ve meşveret sistemini gerçekleştirmesi cihetlerindeki faaliyetlerinden dolayı “teşkilatçı-cemiyetçi“ suçlamalarının mesnetsizliğini, müdafaasındaki savcının iddiasına verdiği cevaplarda bulabiliyoruz. Üstadımızın 31 Mart’tan ta vefatına kadar komünist, mason ve kemalistlerce iğfal edilen mahkeme heyetlerine verdiği cevapların aynısı… Düşmanlarımızın seküler manada müşahhaslaştırmadıkları müfritane irtibatlarımızı, uhuvvet ve muhabbetimizi, şahs-ı manevî içindeki tesanüdümüzü kırmak üzere yaptırdıkları suçlamaya verilen cevap da manidardır: “Birimiz şarkta, birimiz garpta, birimiz cenupta, birimiz şimalde, birimiz âhirette, birimiz dünyada olsak biz yine birbirimizle beraberiz. Kâinatın kuvveti toplansa bizi yüksek Üstad Said Nursî’den ve Risale-i Nur’dan ve bizi bizden ayıramazlar.”

Zübeyrî Duruş´ta; ahirzaman dinsizliğinin fikir ve hücumlarına karşı onları mağlup edecek cevap ve tarz olduğu kadar; Risale-i Nur’un yedi kıtada cennetasa çiçeklerine zemin hazırlayacak Medresetüz Zehra usûlünün sırları da vardır. “Organize edilmemiş bu üniversitenin” tüm insanlığa bahşettiği imanın yanısıra hürriyet, doğru demokrasi, barış ve saadeti nasıl ulaştıracağımızın ipuçları da bulunur. Üstadımızın Emirdağ’ında talebelerine hava zerrelerini göstererek dünyamızın nasıl bir mescide dönüşeceğini müjdelediği zamanda; yalnızca radyo vardı. Bugün belki bir milyon yerde “üç-beş kişilik manevî medreselerde” Kur’an’ın tilavetini, Nurların okunuşunu, Tesbihat ve Cevşen zikirini, Üstadımız o zamanlarda Zübeyirlere müjde etmişti.

İslamiyet’in ilk günlerinde Mekke müşriklerini hezimetten hezimete uğratan unsurların başında; Kur’an’ın veciz ve muciz mesajı geliyordu. Çağlar boyunca cehaletin yaratılışın üzerine gerdiği siyah örtüleri param parça ederek, Kureyş´e göremedikleri ve duyamadıkları yeni bir dünya sunuyordu. Teşbihte hata elbette olmaz. Efendimiz’in (asm) haber verdiği “ahir zamanın semavî dinler karşıtı” felsefenin yüz seneyi aşkındır insaniyet ve medeniyetin üstüne örttüğü “tabiat” perdesini de, Kur’an’ın tefsiri Risale-i Nur berhava edecekti. Bediüzzaman’ın elli senelik bu Kur’anî cihadın kendisinden sonraki zamanları ve ta kıyamete kadar devam etmesi için, Risale-i Nur’un tezgâhında yetişmiş bir şahs-ı maneviye ihtiyaç vardı. Ahir zamanın dinsizlik cereyanlarını fikren öldürecek ve İsevî dünyanın deccaliyeti maddeten yok etmesine yardımcı olacak bir hareketin önünde yürüyen Zübeyir Gündüzalp’i; Üstadımızdan, Risale-i Nur’dan ve Nur’un şahs-ı manevîsinden farklı bir şekilde tasvire kalkışanların; bilerek veya bilmeyerek dar ve geniş dairedeki karşı hareketlere yardım ettiklerini söylemek zorundayız.

Zübeyrî duruş ferdi olmadığından; hem kalbin, hem aklın ve hem de ulvî duyguların ittifakıyla fevkalade ferasetli bir duruştur. İhlas ve tesanüdü fertte inşa ederken, nurcuları “sırrın sırrına” ulaştırır. Bu sırrın sırrına Nur’un değil de felsefenin gözlüğü ile bakanlar; bu muhteşem manevî kuvvetin arkasında elbette maddi cemiyetler, teşkilatlar ve güçler arayacaklardı. Komünist, mason ve kemalistlerin hala aradıkları gibi... Asr-ı Saadet gençliği gibi Risale-i Nur ile Kur’an’a ve Güzeller Güzeline koparılamaz bir bağ ile bağlanan Müslüman Türk Gençliğini müşevveş edecek her türlü söz, fiil ve bid’adan uzak duruş da Zübeyrî Duruş´un bir parçasıdır. Risale-i Nur Talebelerinin manevî himmet ve kuvvetini zayıflatmak üzere uydurulan her türlü magazin tezgâha, tesanüdü zayıflatacak her çeşit harekâta, muhabbetlerini azaltacak her türlü fitneye karşı; Nurları okuyan her şahs-ı manevîyi tehlikeden haberdar etmek de Zübeyrî Duruş’un vazgeçilmez bir halidir.

Yukarıda arz etmiştik. Zübeyir bir meyveydi. Dallarıyla Şarktan Garba tüm insanlığı kucaklayan ve ahirzaman şerirlerinin yara bere içinde bıraktığı masumları Kur’an’ın ağuşuna davet eden muhteşem ağacın bir meyvesi… Tıpkı; Hulusi, Tahiri, Hafız Ali, Hasan Feyzi, Asım, Hüsrev, Mehmet Feyzi, Ahmet Feyzi; Ceylanlar, Bayramlar, Sungurlar ve Hüsnüler gibi… Fakat Zübeyr’in ayrıcalığı; Üstadının diğer meyvelerin özelliklerini on sene boyunca “taş kafalı” dediği kahraman talebesinin üzerinde işlemesiydi. Diğer talebelerinin şehadetiyle; “...Zübeyrimi kâinata değişmem” ifadesi de, bu talebesinin mahiyetiyle alakalı bir hakikatin ihsasıdır… Yani Nur’un şahs-ı manevisini kastediyordu.

Zübeyir’e, Zübeyrî çizgi’ye, Zübeyrî duruşa ve dolayısıyla Nur Talebelerinin şura ile ortaya çıkan şahs-ı manevisine hücum edenlerin “Yeni Asya” takıntılarını da biliyoruz. Bu davanın duvarlar arasında kalmasına gönülleri razı olmayan yüzlerce Zübeyr’in İttihad ve Yeni Asya teşebbüsleri, ahir zaman dinsizlerini paniğe sevk etmiştir. Zira artık onların entrikalarını açığa çıkaracak ve Kur’an’a su-i kastlarını deşifre edecek ve kurtuluşun yollarını dünyaya haykıracak Risale-i Nur’un şahs-ı manevisinin efkârını müşahhasça takip edebileceğimiz Yeni Asya ile dünyamızın Anadolu’ya en uzak köşesindeki mütehayyir insanlar, Kur’an hakikatlerinden haberdar olacaklardı. Bir ölçü olacaktı. Şuranın tezgâhından çıkan prensiplerle milyonlarca kanaldan Risale-i Nurlar yedi kıta yayılacaklardı…

Okunma Sayısı: 2147
YASAL UYARI: Sitemizde yayınlanan haber ve yazıların tüm hakları Yeni Asya Gazetesi'ne aittir. Hiçbir haber veya yazının tamamı, kaynak gösterilse dahi özel izin alınmadan kullanılamaz. Ancak alıntılanan haber veya yazının bir bölümü, alıntılanan haber veya yazıya aktif link verilerek kullanılabilir.

Yorumlar

(*)

(*)

(*)

Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve tamamı büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. İstendiğinde yasal kurumlara verilebilmesi için IP adresiniz kaydedilmektedir.
  • Zübeyir

    7.4.2020 16:08:56

    Allah razı olsun. Zübeyri çizgiyi, bu kudsi hareketi anlatırken projektörü 'geniş' tutmak gerekiyor ki hakiki mahiyetleri anlaşılsın. Nurun, Asrı saadetteki gibi, hakaik-ı imaniye ve İslamiyenin inkişafına medar olduğunu bilenlerin engel olmaya çalışacakları çok zahirdir. Nurun 'cadde-i kübra-i Kuraniye' hareketi olduğunu göstermek gerekiyor her daim. Bu hareketin kalbi olarak gördüğümüz Yeni Asya cemaati de bu mananın anlaşılmasına çalışmakla bahtiyardır. Hissemiz ziyade ola bu çalışmada.

  • Nurullah

    7.4.2020 00:44:27

    Belki de yazarımız, risale-i nurun bir kur’an hareketi olmasında oynadığı rolü nazara vermek istiyor. Kişisel bir anlatımdan çok misyon öne çıkıyor..

  • Zeliha

    6.4.2020 22:01:04

    Özellikle bu çizginin yeni Asya gazetesi ile kendini ifade edişi çok yerinde bir bağlantı olmuş, tüm sorularıma cevap buldum Allah razı olsun

  • Zeliha

    6.4.2020 21:59:03

    Her müşgülümüzü halleden Risale-i Nurun şifreleri yine ancak Zübeyir abi ile çözülüyor galiba. Zübeyir abisiz istikamet olmayacağı gibi ona danışarak çözemediğimiz hiç bir meselemiz de olamaz demek ki. Onun Risale-i Nur u nasıl anladığını okudukça ruhunda meydana gelen ulvi hisleri hep merak etmiştimdir. Sorumun cevabi ve merakım bu yazıyla son buldu. Çünkü o bir şahıs değil şahsı manevi idi. Kendini tam feda eden bir Zübeyir abi bize tam rehber okuyor Nur a talebe olma yolunda. Elhamdülillah

  • İ.Seyda

    6.4.2020 21:40:15

    Ayrı bir çizgiye gerek olmadığı kanaatindeyim. Bize Risale-i Nur'un meslek ve meşrebi yetecektir. Hz Ebubekir sadakatta, hz. Omer adalette, Hz. Osman hilm ve merhamette, Hz. Ali ilimde öne çıktığı gibi abilerin de belirgin vasıfları vardır. Sadakatte ve fani olmakta elbette "Zübeyir" birincidir ve ondan alacağımız dersler çok fazla. Dolayısıyla Nur çizgisini bir abiye eşitlemek ne kadar doğru olur? Kaldı ki Üstad bile "ben bir hiçim" derken... Hepimiz birlikte daha güzeliz.

  • Nura

    6.4.2020 20:49:42

    Zübeyri duruşu, şuranın veya demokrasinin duruşu olarak da niteleyebiliriz. Türkiyenin bu güzel duruşa ihtiyacı var.

  • Niyazi N.

    6.4.2020 13:48:06

    Kaleminize sağlık Şükrü bey, Zübeyir ağabey çizgisinin mana ve ehemmiyetine tahşidatınız için. Ufak iki nokta ile alakalı düşüncelerimdir: *”Müslüman Türk Gençliği” ifadesi iki açıdan uygun olmamıştır. MTG diye özel bir oluşum ve kimlik mi varki büyük harflerle belirtilmiş? Diğeri ise, “Türk” kelimesi ... ne derseniz deyin, unsuriyetçilik kokusu yayar gibi. Bunun yerine niçin mesela, “Müslüman gençliğimiz” ya da sadece “Milletimizin gençliği” ya da “Müslüman milletler(imiz)in müslüman gençliği” gibi ifadeler kullanmayız ki? Ve bu şekilde daha şümullü (milel-i İslamı) olacaktır ayrıca... yazılarımız ve kullandığımız kelimeler kapsayıcı olmalı. *”Nurları okuyan her şahs-ı manevîyi tehlikeden haberdar etmek” : yazım hatası var galiba.. “Nurları okuyan her şahsı, manevi tehlikelerden haberdar etmek” mi kast edilmişti acaba !? Dualarla.

  • Bülent

    6.4.2020 13:35:42

    Zübeyir Gündüzalp`in müdafaasını, mektuplarını ve Ankara Konferansını okuyup daava içindeki yerini taayin etmeyen tarafgirlerin şerlerinden Allah`a sığınırım.

  • Ahmet Danışmaz

    6.4.2020 12:19:04

    Zübeyr abinin en büyük meziyeti şahsını asla risale-i Nurlara perde yapmaması ve ön plana çıkarmaması idi. Bence yukarıda zikredilen büyük hizmetlerinin arkasındaki en büyük saik buydu. Bizim de şimdi buna ihtiyacımız var. Elinize sağlık. Selamlar

  • Osman

    6.4.2020 12:12:28

    Üstadımız dan sonra zübeyir abi iman davası nı şekillendirmiş nasıl olacağını göstermiştir. Onları anlayarak onlar gibi olmaya çalışma lıyız. Yol yöntem budur.

  • LeylaNur

    6.4.2020 11:44:53

    Zübeyrî Duruş cesaret ve hamiyet isteyen bir duruştur. Elbette ki düşmanları olacak, ama bütün kainata meydan okuyabilecek olanlar bu duruştan vazgeçmeyeceklerdir. Ellerinize sağlık, hatırlamamız gereken bir mevzu idi.

  • İsmail Cebecili

    6.4.2020 08:03:13

    Evet; Zübeyr Abi üzerinden YENİ ASYA'nın önemi, değeri, mahiyeti, fonksiyonu, özelliği, işi, görevi, niteliği Yazarın kaleminden gayet güzel ifade edilmiş, anlatılmış.

  • Hayati

    6.4.2020 07:09:24

    Evet, çok önemli. Tahiri ağabey Zübeyir abiyi dinlerken risaleinuru dinliyordu. Onun bir milim nurların dışında konuşmadığını ve davranmadığını söylüyordu.

  • Hüseyin

    6.4.2020 06:31:43

    İnsanları ehli kitap ve ehli hesap diye tasnif edersek, zübeyir gündüzalp ehli kitap bir insandı. Zamana ve konjüktürel oluşumlara göre hareket etmedi.Kitab-ı mubini esas alıp, ona göre hareket etti.Onu farklı kılan, günümüzde dahi adından iştiyak ile söz ettiren, emsallerine göre farklı bir yere oturtan ; sırat-ı müstakimi, kuran-i hakikatleri kendisine klavuz yapması, nurdan terahhuş eden katrelerle sırılsıklam olmasıdır...

(*)

Namaz Vakitleri

  • İmsak

  • Güneş

  • Öğle

  • İkindi

  • Akşam

  • Yatsı