Evvelâ şunu ifâde edelim ki, biz burada ne birilerini Necâşî’nin, ne de birilerini Haccac’ın yerine koymuyoruz. Sadece sürekli olarak istismar edilen ve yanlış düşünülen bir hakîkatin anlaşılmasına çalışıyoruz.
Hz. Peygamber (s.a.v) her geçen gün artan işkencelere daha fazla dayanacak, güçleri kalmayan Sahâbe Efendilerimize Habeş Padişahı Necâşî için şöyle der: “Orada ülkesinde hiç kimseye zulmedilmeyen bir hükümdar iş başındadır; gidin ve Allah, içinde bulunduğunuz durumdan bir çıkış yolu gösterinceye kadar o doğruluk ülkesinde kalın.”
Durup dururken tâ 1400 yıl öncesinde yaşanan bu hadiseyi neden anlattık? Allah Resulünün; insanların dinini, imânını, İslâm’ını ve hayatını rahatlıkla yaşayabileceği en önemli hakkı olan ‘Adil’ bir yönetimin var olduğu, (Gayrı müslim bir hükümdar olduğu halde) hatırlamak ve hükmedenlerin ve edecek olanların adalete riâyet edenlerden olmasını tensip etmeleri için.
Yüce Rabbimiz de bu hususta, “Şüphesiz ki Allah, emanetleri ehil olanlara vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğinizde adaletli olmanızı size emreder” buyurur. (Nisâ - 58)
Peygamber Efendimiz de buyurdular ki, “Yönettikleri insanlara, âilelerine ve sorumlu oldukları kişilere karşı adaletli davrananlar, Allah katında, Rahmân’ın yanında nurdan minberler üzerinde ağırlanacaklar.” (Nesâî, Âdâbü’l-kudât)
Demek ki insanlar kişilerin kimliğinden ziyade fiillerine ve uygulamalarına bakması gerekmektedir. Öte yandan İslâm târihinde menfî bir şekilde anılan kendisi hem Müslüman, hem Emevî Valisi olan Haccac-ı Zalim de vardır. Fakat hiç kimse Haccac’dan takdirle bahsetmiyor, müspet manada misal göstermiyor. Neden? Çünkü kendisi Müslüman olduğu halde binlerce Müslümanı katletmiş ve zulmetmiş.
İnsanlar hayatın her safhasında bir iş yaptıracağı zaman nasıl birini arar? Başta işin ehli olan, haksızlık yapmayan birilerini arar ve bulur. Çoğu zaman bunların dinini, siyâsi düşüncesini aramaz.
Peki, iş dönüp dolaşıp “çoğu yalancılıktan ibaret olan” siyâsete geldiği zaman neden hemen illa da din, ırk ve mezhep otaya atılıyor?
Bakın Üstad Bediüzzman Hazretleri bu konudaki suale verdiği cevap:
Sual: “Şimdi Ermeniler kaymakam ve vali oluyorlar; nasıl olur?”
Cevap: Saatçi ve makineci ve süpürgeci oldukları gibi. Zîra, meşrûtiyet, hakimiyet-i millettir; hükûmet hizmetkardır. Meşrûtiyet doğru olursa, kaymakam ve vali reis değiller, belki ücretli hizmetkârlardır. Gayr-i müslim reis olamaz, fakat hizmetkâr olur. (Münazarat)
Sual : “(…) Bazı Jön Türklerin a’mal ve etvarı pis tefsir ediliyor. Zîra, bazısı Ramazan’ı yer, rakı içer, namazı terk eder. Böyle, Allah’ın emrinde hıyanet eden, nasıl millete sadakat edecektir?”
Cevap: Evet, neam, hakkınız var. Fakat, hamiyet ayrı, iş ayrıdır. Bence, bir kalb ve vicdan fezail-i İslamiye ile mütezeyyin olmazsa, ondan hakîki hamiyet ve sadakat ve adalet beklenilmez. Fakat iş ve sanat başka olduğu için, fasık bir adam güzel çobanlık edebilir; ayyaş bir adam, ayyaş olmadığı vakitte iyi saat yapabilir. İşte şimdi salahat ve mahareti, tabir-i aharla fazîleti ve hamiyeti, nur-u kalb ve nur-u fikri cem’ edenler, vezaife kifayet etmezler. Öyle ise, ya maharettir veya salahattir. Sanatta maharet ise, müreccahtır. (Münazarat)
Hâsılı kelâm, anlayana Necâşî güzel bir vaaz, anlamayana Haccac-ı Zalim bile az.