Çanakkale’den Sadi Karamık: “Kuşluk, işrak, teheccüt gibi nafile namazlar kılmak mı daha efdaldir, tefekkür için Risale-i Nur’u okumak mı? Husuf ve Küsuf namazı için ille nikaplanmayı görmek mi lâzımdır? Görmesek de bu namazları kılmalı mıyız?”
Kur’ân’ı hıfz etmek
Kastamonu’da Said Nursî Hazretleri’ne soruyorlar: “Hıfz-ı Kur’ân’a çalışmak ve Risale-i Nur’u yazmak, bu zamanda hangisi takdim edilse daha iyidir?”
Üstad Hazretleri’nin harika cevabı şöyledir: “Sualinizin cevabı bedihîdir. Çünkü bu kâinatta ve her asırda en büyük makam Kur’ân’ındır. Ve her harfinde, ondan ta binler sevap bulunan Kur’ân’ın hıfzı ve kırâati her hizmete mukaddem ve müreccahtır. Fakat Risale-i Nur dahi o Kur’ân-ı Azîmüşşanın hakaik-i imaniyesinin burhanları, hüccetleri olduğundan ve Kur’ân’ın hıfz ve kıraatine vasıta ve vesile ve hakaikını tefsir ve izah olduğu cihetle, Kur’ân hıfzıyla beraber ona çalışmak da elzemdir.” 1
Kur’ân’ı hıfz etmek özel bir çalışma alanıdır. Manevî değeri yüksek olmakla beraber, hafız olmak herkesin harcı değildir. Risale-i Nur’u yazmak ve okumak ise, her okuma yazma bilenin yapabileceği, hatta imanını kurtarması için yapması elzem olan bir meseledir.
İman olmayınca Kur’ân’ı hıfz etseniz de, yutsanız da ne çare? Önce iman, sonra salih amel geliyor. Yüce Kur’ân’ımızın kurduğu dengede de önce iman yok mudur? “İllellezîne âmenû ve amilû’s-salihat” 2
Evet, iman etmeden ehl-i necat olamazsınız. Çünkü saadet-i ebediyenin medarı imandır. İmanda kusur edilse, ebedî Cehennem’i netice verir. İmansız Cennet’e girilmez.
Salih amel ise, temelde iman olmak şartıyla güzeldir. Temelde iman yoksa amel güzel de olsa, salih olmaktan çıkıyor. Yani ameli “salih amel” yapan şey, imanın olmasıdır.
Önce İman, Sonra Namaz
Kur’ân’ı hıfz etmek de salih ameldendir, namaz da, oruç da, hac da…
Ancak salih amelden önce, ilk kazanacağımız değer, imandır. Asrımızda sarsılan değer imandır. İmanı sarstığınızda ne amel kalır, ne ahlak, ne din, ne kitap! Facianın başı iman zaafıdır.
Öyleyse önce sarsılan, vesveseler ile zaafa uğrayan, şüphe ve tereddütlerle yara alan imanımızı kurtarmak ve taklidden tahkik seviyesine çıkarmakla mes’ul ve mükellefiz. Risale-i Nur’un vazifesi de imanımıza tahkikî bir hüviyet kazandırmaktır. Dolayısıyla asrımızda Risale-i Nur ile imanını kurtarmak, farz da olsa her amelin önünde yer alıyor.
İmanı kurtarmaktan maksat, imanı şüphe ve tereddütlerden, vesvese ve batıl fikirlerden, taklit ve dalâletten kurtarmak, tereddüt ve şüphelerden uzak, kuvvetli, tahkikî ve kâmil bir imana ulaşmaktır. Taklitte kalan bir iman, dinsiz felsefenin cerbezelerinden kendini kurtaramaz, çoğu zaman da teslim olur.
Çünkü asrımızda dalâlet fenden ve felsefeden geldiği için izalesi zordur. İmanı çabuk zaafa uğratıyor. Kur’ân’ın manevî lemaatından gelen Risale-i Nur ise, bu dalâlet zındıkasının batıl fikirlerine karşı kuvvetli bir ilâç hükmündedir. 3
Farzlar Önceliklidir
Namazda öncelik sırası ise farzlarındır. Vakit namazlarını zamanında kılanlar için, nafile namaz kılmaktansa, efdal olan kaza namazlarını kılmaktır. Çünkü mahşerde ilk sorunun namazdan olacağı bildirilmiştir. 4
Risale-i Nur ile imanını inkişaf ettirmeye öncelik veren birisi, beş vakit namazını kendi vaktinde kılmaya muvaffak olduktan sonra, varsa kaza borcunu öder. Daha sonra, dilerse işrak, duha, evvabin ve teheccüt namazı gibi nafile namazlar kılabilir.
Ay ve güneş tutulmaları esnasında, kişi görmeye engel bir durum olması sebebiyle nikaplanmayı görememişse bile, husuf ve küsuf namazlarını kılar. Çünkü sünnettir.
Allah kabul etsin.
Dipnotlar:
1- Kastamonu Lâhikası, s. 76.
2- Buruc Sûresi: 11; Beyyine Sûresi: 7; Tin Sûresi: 6; Furkan Sûresi: 70.
3- Mektubat, s. 35.
4- Tirmizî, Mevâkît 188. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Salât 149; Nesâî, Salât 9; İbni Mâce, İkâmet 202.