İskenderun’dan Mehmet Özyurt: “Bir hoca, Bediüzzaman’ın çok çile çektiğini, iman bakımından çok önemli eserler bıraktığını, ancak hareket metodu bırakmadığını, bulunduğu şartların buna elvermediğini, bizim hareket metodunu doğrudan Resulullah’tan (asm) almamız gerektiğini ifade ediyor. Bu konuyu açar mısınız?”
Hareket Metodu Resulullah’tan (asm)
Risale-i Nur’un iman hizmetinin kutbu görülmesi doğru bir okumadır. Fakat Risale-i Nur sadece iman hizmeti yapmış, Müslüman için hareket planı bırakmamış demek eksik bir okumadır. Bu eksik okumanın devamı olarak, ‘Nurcular Risale-i Nur’u okusunlar imanlarını kuvvetlendirsinler, ama hareket planını doğrudan Resulullah’tan (asm) alsınlar’ demek de cerbezeden başka bir şey değildir. Çünkü Bediüzzaman (ra) bu asra uygun hareket planını zaten doğrudan Resulullah’tan (asm) almıştır.
Kırk elli sene kadar önce Millî Görüş’çü kardeşlere konuşmalarıyla şevk veren konuşmacı aktivistler de Risale-i Nur’a itiraz etmezler, ancak Nurcular’ın durmadan ve sadece kitap okumalarını eksik görürler, “çiçekle böcekle bu iş olmaz, meydanlara çıkmalısınız. Oku, oku, oku… Nereye kadar? Hareket lâzım!” gibisinden sözler ettikleri ve kendilerinin sokaklara indikleri kulağımıza gelirdi.
Onlar meydanlara indiler, teşkilâtlar, dernekler, partiler kurdular, gün oldu iktidara da geldiler. Ama devlet erkinin belirli kuralları olduğu, bu kuralların ötesinde hiçbir hareket alanı olmadığı, din namına hiçbir şey yapılamadığı, hatta dinin izzetine uymayan çok hareketin de içine girdikleri görüldü.
Demek dine hizmet yolu parti programıyla olmayacaktı. Hareket planını siyaset ve devlet erkine montajlamak yol değildi. Bu plan, dinin siyasete tabi olması neticesine götürürdü. Nitekim Bediüzzaman (ra), Resulullah’tan (asm), “O zamana yetiştiğiniz zaman siyaset canibiyle onlara galebe edilmez. Ancak manevî kılıç hükmünde i’caz-ı Kur’ân’ın nurlarıyla mukabele edilebilir.” 1 Direktifini almıştı. Bu direktifin içinde hareket metodu da bulunmaktaydı.
Yol Bu da Değildi
Elli yıl kadar önce başka bir camia daha yola çıktı. Risale-i Nur’un hareket planını yeterli görmedi. Eğitime ve bürokrasiye el attı. Devlet erkini parti kurmadan, ama sezdirmeden bürokrasiyi ele geçirerek yönetmeyi planladı. Hizmetini sessiz sedasız devlet ağına kurmayı hedefledi.
Ama geldikleri noktada onların da tökezledikleri, kader-i İlâhî’den cevab-ı red aldıkları, Risale-i Nur’u da töhmet altında bıraktıkları ve lekedar ettikleri görüldü. Hizmet namıyla onca insan da mağdur edildi.
Zaten din namına parti kurmakla, din namına iktidara gizliden bürokratik ortak olmakla, din hizmeti safiyetini kaybedeceğini, bu yolun din hizmeti için yol olmadığını Bediüzzaman açıkça ifade etmişti. Dine hizmet Resulullah’ın (asm) sünnetine göre yapılırsa bundan ne devlet, ne fert rahatsız olmazdı. Asayişi bozarak dine hizmet yapılamazdı. Temel hareket metodu, müsbet hareket olmalıydı. Menfi hareketle dine hizmet iddiasında bulunan sadece dini tezyif eder veya ettirirdi.
Nur Şakirdlerinin Düstur-u Esasîleri
Bediüzzaman’ın mahkeme savunmaları aynı zamanda hareket metodunu da ihtiva etmekteydi. 1948 Yılında Afyon Savcılığı’na ve Mahkeme Reisi ve Azaları’na verdiği savunma metninin bir kısmını bu açıdan inceleyelim:
“Risale-i Nur şakirdlerinin, mümkün olduğu kadar, siyasete ve idare işine ve hükûmetin icraatına karışmamak bir düstur-u esasîleridir. Çünkü halisane hizmet-i Kur’âniye, onlara her şeye bedel kâfi geliyor.” 2
Bu metinde siyasete girmemekten maksat, siyasî görüşünün olmaması demek değildir. Dindar siyasetten kaçınmaktır. Bu bir hareket metodudur. Yoksa siyasî görüşünüz elbette olacaktır. Ve tabiî ki siyasî görüşünüzü Risale-i Nur belirleyecektir.
Metinde “idare işine ve hükümetin icraatına karışmamak”tan maksat ise, hükümet ne yaparsa yapsın karışmıyorum, demek değildir. Bediüzzaman, bürokrasiye din adına girmenin bir Nurcu’nun programında olmayacağını bu cümlesi ile vurguluyor. Yoksa hükümetin yanlışına yanlış, doğrusuna doğru demek demokratik hakkınızdır. Bu, ayrı!
Düstur-u esasî’ye gelince, işte bu, o yok denilen hareket metodunun ta kendisini ifade eden anahtar bir kelimedir.
Dipnotlar:
1- Tarihçe-i Hayat, s. 160.
2- Şuâlar, s. 392.